eriyor balmumum

8.6K 191 45
                                    



















beni her seferinde öpücükleriyle susturan sevgilim, bu defa başka bir yol seçmişti

















teoman - duş





"nereye efendim?" taktığım gri maskenin uçlarını kulaklarımın arkasından çıkarıp önüme gelen saçlarımı geriye ittirdim. maskeyi uçlarından tutup kucağıma koyarken dikiz aynasından bana bakan adama kirpiklerim altından bakmış, derin bir nefes almıştım. "jeongguk'un evine." adam çattığı kaşlarıyla aynadan yüzüme baktıktan sonra nefes vermiş, önüne dönmüştü.

çantamdan telefonumu çıkarıp şifreyi girdikten sonra en son aramalarda gördüğüm isimle dudaklarıma yayılan gülümsemeye engel olamadım. uyuyacağını söylemesine rağmen büyük ihtimalle uyumamıştı ve beni bekliyordu. sıkıca sarılmak istiyordum ona.

mesajlar uygulamasına girip arabaya bindiğime dair bir şeyler yazıp telefonumu geri çantama koydum. uçak yolculuğu çok yormuştu fakat jungkook'un yanına gidiyor oluşum tüm yorgunluğumu yok ediyordu. kokusunu, tenini, dudak büzüşünü, bana kızışını, yanındayken burnuma sızıp içime dolan güzel kokusunu, gülümsemelerini özlemiştim. ondan ayrı kalmak çok zordu.

on dakika sonra araba durduğunda dışarı baktım, gelmiştim. kalbim deli gibi çarparken çantamı alıp arabadan indim. dış kapıyı açıp ziline bastığımda kapı anında açılmıştı, kıkırdadım. asansörü beklemek istemediğim için hızlıca merdivenleri çıkıp dairesinin bulunduğu kata geliğimde kaşlarım çatıldı, dış kapıyı açmasına rağmen evinin kapısını açmamıştı. bana gerçekten çok kırılmış olmalıydı. uçaktan indiğim gibi onu aradığımda ses tonundan bana ne kadar sinirlendiğini ve kırıldığını anlamıştım fakat bu kadarını tahmin edememiştim. şu an da bırak kapıyı açmamayı, soğuk havaya rağmen dış kapının önünde beni bekliyor olması gerekirdi.

kapısına ilerleyip hemen zile bastığımda kapı da anında açıldı. sinirli yüzünde ve dağılmış kıyafetlerinde gezindi bir süre bakışlarım. şu haliyle bile, gözleri uyku diye bağırıyorken bile, çok güzeldi. "hyung..." anlamsız sessizliğimizi bozduğunda tam ben de ona cevap verecektim ki iki adımda bana yaklaşıp kollarını belime doladı. şaşırsam da uzun sürmeden ben de kollarımı ona sarıp kokusunu çektim içime. demiştim ya, çok özlemiştim. deli gibi özlemiştim.

"sana çok sinirliyim hyung." kollarını sinirle benden ayırdığında gülerek kapıyı kapattım. kollarını göğsünde birleştirmiş salona adımlarken mırıltılarımla sallana sallana arkasından ilerlemeye başladım. "ama seni çok özledim." büzdüğü dudaklarıyla arkasına dönerek söylediği şeyle üstümdeki hırkayı çıkarıp çantamla beraber koltuğa bıraktım. "ben de seni çok özledim bebeğim."

gülerek yanıma yaklaştıktan sonra tekrar sardı kollarını belime. az öncekinden daha sıkı bir şekilde birbirimizi sararken elleri belimden saçlarıma çıkmış uzun tutamları avuçları içine alıp oynamaya başlamıştı. "hyung, senden gerçekten nefret ediyorum." öfkeyle solumasına ve her gün söylediği cümleye gülmüş ensesine uzun bir öpücük bırakmıştım. "biliyorum." elleri tekrar belime inmişti. sarılacağını sandığımda avucunun içiyle kalçama vurup öne sendelememe ve bedenlerimiz birbirine sürtünmesine sebep olmuştu. arsız.

yine sinirle benden ayrıldığında koltuğa oturup kaşlarını çattı. yanına gidip genişçe açtığı bacaklarının arasına girdim, baş parmağımı çenesine yasladım. "doğum günün kutlu olsun, güzel sevgilim." çatılı kaşları düzelip bakışları bana döndüğünde yüzüne yaklaştım. beni geri çevirmeyip dudaklarımızı birbiri üzerine örttüğünde bir kez daha anladım.

duş Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin