1. Bölüm

1.2K 72 23
                                    

Yurt odamdan ayrılırken ellerim üçüncü kez ceplerimi kontrol ediyordu. Dün gece mesaiye kalmış, işten epeyce bir geç gelmiştim. Geldiğim gibi de kendime yatağıma atmış, sabahki dersim için uyanmadan önceki birkaç saatlik uykumu almak istemiştim. Uykusuz kalacağım telaşıyla başka hiçbir şeyle ilgilenmediğimden alarm kurmayı da unutmuştum hâliyle. Oda arkadaşım kendi dersi için çıkmadan önce omzumu dürtmüş, kapımızda asılı olan ders programına bir göz atarak dersim olup olmadığını sormuştu. Hemen yanı başımda duran telefonum geç kaldığımı bas bas bağırırken kendime bir şekilde çeki düzen vermeyi başardığımı düşünerek çoktan gitmiş olan oda arkadaşımın arkasından çıkıp kapımızı kilitledikten sonra otobüs duraklarına koşmuştum. Şimdi ise otobüsteydim. Tıklım tıklım haldeki koridorda kendime ufacık bir tutunma yeri bulmuştum, şoförün slalomlu sürüşüyle etrafımdaki çoğu kişiyle bir kere de olsa sarılır olmuştum. Sabah sabah başım çatlıyordu, otobüsteki havasızlığın da buna katkısı vardı tabii.

Fakültem kampüsün içinde olsa da kaldığım yurt kampüse yarım saat kadar uzaktaydı. Ulaşımı tek bir otobüsle sağlayabiliyordum fakat yurdun öğrencileriyle birlikte her gelen otobüs saniyeler içinde dolduğundan geç kaldığım zamanlar da oluyordu. Neyseki bugün durağa gittiğim an gelen otobüse kendimi atmayı başarabilmiştim. Bursumu kaybetmemek için her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmem, hesaplamam gerekiyordu. Bu durum şu sıralar aklımı oldukça meşgul eder olmuştu.

Otobüs son durağa geldiğinde öğrenci yığınının arasından hızlıca sıyrılarak kampüsün hemen girişinde olan bölüm binama girdim. Omzumda birkaç yıl önce ucuzluk pazarından aldığım çantam asılıydı. Gözlüklerim otobüsün havasından çıktıktan sonra buharlanmıştı. Siyah kısa saçlarım ne haldeydi bilmiyordum bile, darmadağınıktım. Yine de üstüme birkaç uygun parça geçirebildiğime şükrediyordum.

Nefeslerimi düzene sokmayı başardığımda dersin olduğu sınıfın olduğu koridora dönmüştüm. Üzerimdeki ceketi kenara sıyırarak ince siyah tişörtümün eteklerini tutup gözlüklerimi güzelce sildim, ardından tekrar taktım. Bunca zaman yerde olan kafamı ise o an kaldırdım.

Oh?

Yanlış görüyor olamazdım. Gözlüklerimi temizleyeli yalnızca saniyeler olmuştu.

Kim Taehyung buradaydı, benim okulumda, benim fakültemdeydi. Onu görmeyeli çok da uzun bir süre olmamıştı. Ne de olsa aynı yerde yaşıyorduk. Ama onu tam da hatıralarımdan silmek üzere olduğum bir zamanda karşıma çıkması evrenin bana o iş biraz zor, deme şekliydi sanırım.

Gözlerinin parıldayışını bu mesafeden bile görebiliyordum. Etrafına yalnızca kıstığı gözleriyle gülücükler saçıyordu. Eskiden kahverengi olan saçları simsiyahtı şimdi. Daha olgun görünüyordu. Boyu uzamıştı biraz, cılız kolları gitmiş, onun yerine tişörtünü geren bir vücut gelmişti. Bu vücudu yapmak için spor salonlarına deli gibi para yatırdığını biliyordum. Çocukken onu bizim evimize gelmeye bile çok zor ikna ederdim. Taehyung gerekmedikçe efor sarf etmekten nefret ederdi. Sokaktaki çocuklar oyunlar oynarken ben yalnız kalmasın diye onun yerdeki böceklerle oynamasını izlerdim. Her açıdan diğerlerinden farklı bir çocuktu.

Beni de kendine bu özelliğiyle çekmişti belki de. Diğerleri gibi olmayışıyla...

Beraber büyümüştük. İlk düşüşüne şahit olmuştum, ilk kez ağlayışına da, gülüşüne de. İlkokulun son yılında ödevimi yapmadığım bir gün okula gitmediğimde kapımı çalmış, gözyaşları eşliğinde ilk öpücüğünü aldığından bahsetmişti. Sınıf arkadaşımız ona silgisini ödünç verdiği için onu yanağından öpmüştü yalnızca. Biz yalnızca arabalardan anlardık. Oyuncaklardan, Taehyung'un evcil hayvanı yapmaya çalıştığı karıncalarından, benim masal kitaplarına olan aşkımdan başka bir şey bilmezdik. Çok küçüktük. Öpücük neydi, ne anlam taşırdı bilmezdik. Bildiğimiz tek sevgi arkadaşlığımızdı. Taehyung bu öpücük olayını çok zor atlatmıştı. Ufak bir öpücüktü yalnızca, kulağa saçma geliyordu bunun bu kadar büyük bir meseleye dönüşmüş olması. O zamanlar tek derdimiz buydu.

bad romanceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin