[01.02.1998]
''Efsun!'' Dedi, babam. Sesi, herkesi bir saniyede hizaya getirerek kadar kalınken bana dünyanın en tatlı sesiydi. Her yerime bulaşmış pamuk şekerimi ağzıma atarken bir yandan da ayaklarımı sallandırıyordum.
''E hadi ama güzel kızım, daha gezilecek çok yer var.'' Dedi. Gülerek yanıma gelirken bir yandan da arka cebinden çıkardığı temiz mendili şeker bulaşmış yüzüme yavaşça sürüyordu. Bir eli, yüzüm kadar olan babama hayranlıkla bakarken pamuk şekerin çubuğunu yere atıp dudaklarımı yaladım.
''Baba, bir daha pamuk şeker yemek istiyorum.'' Dedim. Yüzündeki sempatik bir gülümseme, güneşin en tepede, en ısıtıcı olduğu an gibiydi. Dokunsan ısınacak, uzaklaşsan donacaktın resmen.
''Annen pamuk şeker yediğini öğrenirse, ilk beni gömer, sonra tam seni gömecekken sen güzel yüzünle güzelim anneni kandırırsın, annen beni gömdüğü yerden geri kaldırıp tekrar gömer kızım. Teşekkürler, hiç gömülecek havamda değilim.''
Dudaklarımı büzdükten sonra kollarımı birbirine doladım ve başımı başka bir yere çevirdim. Kulağıma gelen babamın itiraz sesleri gülümsememe sebep olurken, karınımda hissettiğim ellerle daha fazla dayanamarak kahkaha attım. Babam, kahkaha atarak beni gıdıklamaya devam ederken, karnımın ortasında çiçek açacakmış gibi hissediyordum.
''Baba! Dur.'' Dedim gülerek. Babam ellerini üzerimden çekmeden beni sırtına çuval gibi attı ve çevreye bakındı. Gülerek, ayağımı sallandırırken babam beni yorulmadan taşıyor, kilomla ilgili sahte bir kızgınlıkla konuşuyordu.
''Baba.'' Dedim, mırıldanarak. Başımı yere doğru uzatırken, kendimi tamamen serbet bırakmıştım. Zamanın kirli kumları, hiç duraksamadan akarken kendimi o kum saatinin içinde hissediyor ve boğulmamak için nefesimi tutuyordum.
''He, benim güzel kızım.''
''Bende asker olmak istiyorum.'' Dedim. Babamın şen kahkahası yüzümde gülümsemeye sebep oldu. Hiç beklemediğim anda, beni yerimde dikleştirdi ve yüz yüze gelmemizi sağladı. Uzamış sakallarını istemsizce tuttuğumda, babam gelip alnıma çiçek açtırtmak istercesine uzun bir buse kondurdu.
''Kızım. Sen yere düşünce ağlıyorsun, asker olamazsın sen.'' Dedi. Kaşlarımı birbine birleştirmek istercesine kaşlarımı çattım ve babama baktım. Başımı hafifçe eğip, göz göze gelmemizi sağladığımda babam da beni taklit ederek kaşlarını çattı ve alınlarımızı birbirine değdirdi.
''Bir daha ağlamam, yere düşünce.'' Dedim. Babam şen şaklak bir kahkaha atarak geri çekildi ve yüzüme düşen saçlarımı kulaklarımın arkasına aldı. Yüzümü okşarken bir yandan da gülümsemesini yüzünden düşürmüyordu.
''Baban yanındayken kimse yere düşüremez seni!'' Dedi babam, gülerek. Başımı salladı ve elimi boynuna sararak yüzümüzü birbirine birleştirdim. İleriye doğru bakarken, içimi dolduran yorgunluk, patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Patladığı an gözümü kapatıp uykuya dalacaktım.
Çalan telefonun sesi gözlerimin açılmasına ve uykumun kaçmasına sebep oldu. Yumruk yaptığım elimi gözüme götürüp ovdum ve hiç anlamadığım o teknoloji aletine baktım. Telefon bile iyi hareketlerden anlıyordu, dokunduğumda istediğim yere giriyor ama yumruk attığımda küsüp kendini karanlığa bırakıyordu.
Amma da umutsuzdu bu telefon.
''Annen aradıysa yandık.'' Dedi babam. Bakışlarımı babama çevirdim ve şaşkınlıkla elimi ağzıma götürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İptila
Teen Fiction''Nefes kesicisin.'' Dedi fısıldayarak. ''Şimdi..'' Dedim, aynı ses tonuyla. Belimdeki bıçağı tek hamlede alıp boğazına yasladım, atar damarının tam üstündeki bıçağa korkuyla bakarken yüzüme sevimli gülüşümü takındım ve kulağına doğru yaklaştım. ''...