Medya: Rüzgar!!!!! ❤️ Bu karakter gözünüzde nasıl canlandı bilmiyorum ama canım Sema'mın önerisiyle Steven R. McQueen'in The Vampire Diaries'daki halini kullanmaya karar verdim. Teşekkürler bebek❤️
Polis arabasında oturmuş, camdan dışarı bakarken son haftalarda başıma gelenleri düşündüm.
Ve sürekli kendime aynı soruyu soruyordum. Neden?
Neden Onur böyle şeyler yapıyordu, neden iyi biri olmayı seçmemişti? Bu bir seçim değilse neden böyle olmak zorundaydı? Keşke her şey istediğimiz gibi olabilseydi. Fakat bazen elinizden oturup izlemekten başka hiçbir şey gelmezdi ve bu sizi daha da kahrederdi.
O evden çıktığım ilk an, Rüzgar'dan telefonunu istedim. Öncelikle annemi arayıp onu sakinleştirdim. Bu kısım biraz zor oldu çünkü günlerdir ağlamaktan sesinin kısıldığını telefondan bile anlayabiliyordum. Diğerleriyle konuşmayı Antalya'ya dönene kadar erteledim. Daha doğrusu Rüzgar, doğru olanın bu olduğuna karar verdi.
Annemle konuşup telefonu kapattıktan hemen sonra bloğuma girdim. Fakat hiç yeni mesaj yoktu.
"Rüzgar, internet mi çekmiyor?"
Yüzüme bakmadan, "İnternette hiçbir sıkıntı yok." dedi. Yaklaşık yarım saattir polis arabasında yan yana oturuyorduk. Ve ben yarım saattir sayfayı yenileyip duruyordum. Romeo iki haftadır bana yazmamış olamazdı. Mutlaka telefonda bir sorun vardı. Evet evet, kesinlikle sitede bir sıkıntı çıkmıştı.
Romeo beni unutmuş olamazdı.
İki hafta önce yazdığı ve kaçırıldığım için cevap veremediğim mesaja baktım.
Romeo_07: Binlerce kez iyi geceler sana. (22:37)
Rüzgar ekrana doğru eğilip neyle uğraştığıma bakmaya çalışınca refleks olarak ekranı kapattım.
"Yazı mı yazıyorsun sen?"
"Hayır, bir şeye bakmıştım sadece."
Kimsenin bloğumu öğrenmesini istemiyordum. O bana ait, özel bir alandı. Geçmişi silip teşekkür ettim ve telefonu geri verdim.
Kafamdaki cevapsız sorulara bir yenisi daha eklenmişti. Romeo neden bana hiç yazmamıştı? O an bu yürek parçalayıcı soruya cevap aramak için vaktim yoktu. Karakolun önüne geldiğimizde Rüzgar durup bana bir bakış attı. Buna hazır olup olmadığımı, ruh halimin nasıl olduğunu merak ediyordu. Sırtımı dikleştirip kararlı gözlerle içeri girdim.
Olanları anlatırken hafifliyor, aynı zamanda yüreğimde, ne olduğunu bilmediğim bir yükün taşıyamayacağım kadar ağırlaştığını hissediyordum. Ben olanları polise anlatırken Rüzgar gözlerini bir an bile benden ayırmadı. Tereddüt ettiğim anlarda ona baktığımda gözlerinde bana cesaret veren bir şey olduğunu gördüm. Başını hafifçe sallıyor, devam etmemi söylüyordu.
Geçti, Miray. Artık güvendesin.
Rüzgar da ifade vermek ve birkaç evrak işini halletmek için polislerle konuşurken biraz hava almak için dışarı çıktım. Saat sabahın 4:30'unu gösterirken yanaklarımdan birkaç damla usulca süzüldü. Ağlıyor muydum? Evet, ama aynı zamanda yağmur da yağıyordu. Avuçlarımı açıp gözlerimi kırpıştırarak yukarı baktım. Birkaç dakika içinde sağanak olacak gibiydi.
"Yazın ortasında ne güzelsin." Gülümsedim ve gözyaşlarımı gizlediği için yağmura teşekkür ettim.
Daha sonra Rüzgar gelip üzerime kocaman bir ceket attığında irkildim. Ne kadar sürdüğünü bilmediğim o zaman aralığında hiçbir şey düşünmemiştim. Ne Onur, ne Romeo ne de yaşadığım şeyler. Hiçbiri aklıma bile gelmemişti. Bir dakika mı yoksa bir saat mi geçtiğini bilmiyordum. Tek bildiğim şey yağmurun kafamın içine de yağıp tüm düşüncelerimi temizlediğiydi.
"Eve gidiyoruz." Rüzgar'ın sesi kulağımda bir uğultudan farksızdı. Onu gerçek manada duyabildiğim an, otobüs terminaline doğru yola çıkmıştık. Henüz çok erkendi ve ben gündüz yolculuk yapmak istemiyordum. Ağrılı bir gecenin ardından evin gürültüsünü kaldıracak takatim kalmamıştı.
"Rüzgar!" dedim bir rüyadan uyanırcasına -ki zaten uyukluyordum. Gözlerimi açık tutmak için direndiğim anlardan birindeydik.
"Ben açım!"
"Otobüsün kalkmasına bir saat var, yol üstünde bir yerde yeriz diye düşünmüştüm."
"Şurası nasıl olur?" dedim gördüğüm ilk restoranı işaret ederek. Rüzgar onay verince derin bir nefes verip arabadan indim.
Üst katta, cam kenarında güzel bir masa seçtik ve menüyü incelemeye başladık.
"Baksana! Burada her şey varmış. Sanırım şimdi bir kahvaltı iyi olur. Sen de kim bilir en son ne zaman yemek yedin. Sonra da tatlı yeriz, birer kahve içer ve..."
Rüzgar kaşlarını kaldırmış bana bakıyordu.
"Döndüğümde sana muhteşem bir yemek ısmarlarım. Söz."
"Söz verdin bak?" Gülümsedi.
"Evet, bugün iflas ettiğine değecek."
Tost ve ayran geldiğinde Rüzgar'ın alaycı bakışlarını yine yüzümde hissettim.
"Ne var?" Tostumdan kocaman bir ısırık aldım.
"Bir tostla mı batıracaksın beni? Serpme kahvaltı istersin diye beklemiştim."
"Ne? Dur sen, şunu bitireyim hemen söylüyorum bir tane."
Beni nasıl bulduğunu inanılmaz merak ediyordum fakat yemek yerken ciddi şeyler konuşulmazdı. Ayranımdan bir fırt çekerken gecelerce nasıl ağladığımı anlatacak değildim. O yüzden doğru zamanın gelmesi için beklemeye karar verdim. Pipetimle oynarken yarım ağızla sordum.
"Otobüsün kalkmasına ne kadar kaldı?"
"Otobüs 20 dakika önce kalktı."
Yapmacık bir şaşkınlıkla elimi ağzıma götürdüm.
"Ama önemli değil. Bir dahaki otobüs için bilet aldım."
Anlaşılan ben ne kadar burada kalmaya çalışsam da kazanabildiğim zaman en fazla bir saatti. Yüzümün düştüğünü belli etmemeye çalışarak son lokmamı da ağzıma attım ve kalkmak için hazırlandım.
"Seferler iptal olmuş. Akşam 8'e kadar vaktimiz var."
Rüzgar'ın cümlesini tamamlaması ile yüzüme kocaman bir gülümseme yayılması bir oldu.
Daha ne isterim Allah'ım. Ne kadar da şanslı bir gün! Umarım annemler bir gün daha bekledikleri için kızmazdı. Onları arasam mı diye düşünürken Rüzgar zihnimi okuyormuş gibi konuşmaya başladı.
"Ben bizimkilerle konuşurum. Hatta bekle, şimdi arayayım. Sen konuşmak zorunda değilsin. Ben açıklarım." Telefonunu alıp ayağa kalktı. "Hemen geliyorum."
Üzerimden çok büyük bir yük kalktı. Yalnızca bir günlüğüne de olsa hiçbir şey düşünmek zorunda olmadığım için seviniyordum. Son iki hafta psikolojik olarak yeterince yıpranmıştım.
"Şimdi yemek yeme zamanı! Pardon, menüyü tekrar alabilir miyim? Hmm, bakalım... İki tane cevizli browni alabilir miyiz?"
Rüzgar geldiğinde yanağımı masaya koymuş, çikolata ile bakışıyordum.
"Bir şey değil." dedim çikolatanın büyüsünden çıkamadan.
"Ne?"
"Böyle mükemmel bir tatlı sipariş ettiğim için teşekkür etmeyecek miydin?"
"Tabii ya! Teşekkürler, cidden."
"Burada kinayeli söyleyiş seziyorum?" Gözlerimi ona diktim.
Rüzgar browniden büyük bir lokma alıp gülümseyince ben de onu affettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaz Rüyası
ChickLitBence insan senin de dediğin gibi, bir ruha aşık olmalı. Normal hayatımda gördüğüm yüzlerce insana rağmen ben, hiç tanımadığım, hiç bilmediğim; ama düşüncelerine ve hislerine hakim olduğum biri hakkında düşünmeyi daha çok seviyorum. Zihnimin seninle...