"Benim prensesim burada, daha ne isterim ben!"
Çınar elini boynuma atmış, günlerdir beni yanından ayırmıyordu. Eve döndüğümde annemle, teyzemlerle sarılırken o kadar çok ağlamıştım ki kendime bir hayli kızdım. Bu kadar sulu göz olacak ne vardı? Ağlamaktan nefret eden ben, her gün ağlar olmuştum. Sinirlerim oldukça bozulmuştu, buna Romeo'nun yokluğu da eklenince depresyona girmemem için hiçbir sebep yoktu.
Acaba Romeo olsa depresyon hakkında ne düşünürdü? Eminim deli saçması bir şey, ergenlerin bir uydurması olduğunu savunurdu. Ben de aslında ne kadar ciddi olabileceğini ona anlatmaya çalışırdım.
Romeo olsa...
Ama yoktu.
Eve dönüşümün ardından geçen 3 gün boyunca yazmasını bekledim. O yazmadan ben yazmayacaktım. Sonuçta kaçırıldığımı bilmiyordu ve hep ben çevrimiçiyken bana yazardı. Bu yüzden 24 saat çevrimiçi kaldım. Uyurken bile telefon açıktı, gerçi doğru düzgün uyuduğum da söylenemezdi. Onur'un evinde geçen 2 haftadan sonra kendi yerimi yadırgıyor gibiydim.
"Levla gözünde yaşlarla vazgeçti..."
Bir dakika, neden bu şarkıyı mırıldanıyordum ki?
"Hayır, hayır, HAYIR!" Ellerimle saçlarımı karıştırıp gözlerimi kapattım. Bunlar depresyona girme belirtileriydi! Hemen Yeliz'i bulmalıydım. Çınar'ın kanatlarının altından çıkıp eve koştum. Yeliz odasında oje sürüyordu.
"Yeliz!"
"Al işte taşırdım ya! Ne oldu kız?"
"Yeliz..." Perişan ve yardıma muhtaç gözlerle ona baktım. Birkaç saniye fark etmedi, ojeyi bırakıp yüzüme bakınca başını yavaşça iki yana salladı.
"Oluyor değil mi?" Başımla onayladım.
"Bu ifadeyi son gördüğümde ortaokuldaydık."
"Biliyorum, çok korkuyorum Yeliz! 80 kilo olacağım."
Miray'ın Depresyonu Birinci Evre: Dünya üzerindeki tüm kederli şarkıların zihne akın etmesi
İkinci Evre: Dünya üzerindeki tüm çikolataları yenmesi
Üçüncü ve Son Evre: Çöküş
Hemen beni kolumdan tutup karşısına oturttu.
"Oraya kadar geldin mi?"
"Hayır." deyince ikimiz de derin bir oh çektik.
"Birinci evrenin ilk belirtileri az önce görüldü."
"Demek öyle..." Yeliz hemen yatağının üzerinde yer açtı ve ben de boylu boyunca uzandım. Ellerimi karnıma koyup gözlerimi tavana sabitledim ve kendimi tamamen Yeliz'e teslim ettim.
"Derin bir nefes al ve gözlerini kapat."
Dediğini yaptım. Arkadan Model-Ağlamam Zaman Aldı çalıyordu. Gözlerimi açınca elime vurup tekrar kapattırdı.
"Kendini bana bırak tatlım. Bu, depresyonun birinci evresi. İnkar."
"Neyin inkarı?"
"Burada soruları ben soracağım Miray Hanım. Ama hadi söyleyeyim, ilk olarak gittiğini inkar edeceksin. Şimdi, söyle bakalım. Kim bu çocuk? Ne zaman ve nerede tanıştınız?"
Derin bir nefes alıp Romeo'yu gözümde canlandırmaya çalıştım ve onunla ilgili bildiğim her şeyi sıraladım.
"İsmini bilmiyorum. Bir... İnternet sitesinde tanıştık diyebilirim. Ama öyle sandığın gibi bir yerde değil. Her neyse. Buraya gelmeden tam bir gün önce konuşmaya başladık. Ama o beni yıllardır tanıyormuş. Benim ruhumu sevdiğini söylüyor ve ben de onun ruhuna aşık oldum, bunu durduramıyorum. Onunla konuşmak, çok eski bir dostumla yeniden karşılaşmak gibi. Gökkuşağı Dondurmacısı'ndan üç top çikolatalı dondurma almak, yaz akşamlarında sizinle oturup sohbet etmek gibi."
"Peki kaç yaşında?"
"Bilmiyorum. 20? Belki de daha büyük."
"Yakışıklı mı?"
"Evet. Bir dakika, ne? Resmini hiç görmedim. Ama bence öyle." Gülümsedim.
"O senin için ne ifade ediyor?"
"O; tatlı bir yaz akşamında saçlarımın arasından geçen rüzgar, sevdiğim tüm şekerlemeleri içine koyduğum parıltılı bir kutu, okuduğum kitaplardaki tüm o havalı karakterlerin vücut bulmuş hali. Sevecen bir ruh, parlak bir zeka, şeytani parıltılar taşıyan süslü fakat bir o kadar da yalın cümlelerin sahibi. Zıtlıkların prensi. Yalnızca kelimeleriyle beni etkisi altına alan bir büyücü o; acı çektiğim fakat etkisinden kurtulmak istemediğim. Tanıdık bir melodi, kafamdaki tüm güzel seslerin sahibi. Dünyadaki tüm madalyonlar ve parıltılı şeyler ona aitmiş gibi. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak ve bundan zevk almak gibi. Kim olduğunu bilmemek fakat onu gerçek manada tanımak, başıma gelen en güzel şeymiş gibi."
Fark etmeden yanaklarımdan süzülen yaşlar gibi, şarkılar da arkaplanda ardı ardına akıyordu. Gözlerimi açtığımda Yeliz etkilenmiş görünüyordu.
"Bu her kimse, gerçekten özel biri. Ne yalan söyleyeyim, en başta kandırılmış olabileceğini düşündüm ve bunu sana nasıl söyleyeceğimi kafamda tartıyordum. Ama herhangi biri böyle şeyler hissettiremez, Miray. Bu her kimse, bul onu."
"O geceden beri konuşmuyoruz..." Bunu söyleyince asi bir damla daha kendini serbest bıraktı.
"En son kim yazdı?"
"O yazdı, ama..."
"Aması falan yok, hemen gidip hayatta olduğuna dair bir ipucu ver. Çocuk öldüğünü falan düşünmüş olabilir. Ve eğer cevap vermezse..."
"Cevap vermezse?"
"İnkar, Öfke, Pazarlık, Depresyon, Kabullenme..."
"Ne sayıyorsun sen böyle?"
"Model'in albümünde depresyona girme sırasına göre dinleyebileceğin şarkıları sıralıyorum tatlım. Eğer bu çocuk unutulacaksa, hissettirdiklerine layık unutulacak. Duydun mu beni? Haydi, şimdi çıkıp biraz çikolata alalım ve sonra neler olacağına bakalım."
"İyi ki varsın Yeliz." Şimdi ikimiz de ağlıyorduk. Kocaman sarıldık.
"Şu şarkıları da kapat artık, resmen beş aylık depresyon süreceini beş dakikada yaşadım." Gülüşerek dışarı çıktık. Tabii çıkmadan önce Romeo'ya yaşadığımı haber vermeyi ihmal etmedim.
Pixie: Dünya'dan Verona'ya! Henüz hançeri saplamadım göğsüme. Sevgili Romeo'yu görmeden ölmeyeceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaz Rüyası
ChickLitBence insan senin de dediğin gibi, bir ruha aşık olmalı. Normal hayatımda gördüğüm yüzlerce insana rağmen ben, hiç tanımadığım, hiç bilmediğim; ama düşüncelerine ve hislerine hakim olduğum biri hakkında düşünmeyi daha çok seviyorum. Zihnimin seninle...