Yıl 1921
İzmir
"tak tak tak"
Sünuş "şiiitttt! Bırakın şu eteğimin ucunu çekelemeyi. Tamam, tamam eğildim söyle."
"fısss fıs fıs fııısss"
Sünuş "Hadi hadi sonra, sonra şimdi değil. Geldi. Bak kapı çalıyor. Tamam anladım. Şimdi çekilin etrafımdan kaybolun."
"takk tak takkktak"
"Geldim patlama." Deyip kapıyı gıcırtıyla açtı. Gözlerini kapının açılmasıyla önce sağa sonra sola deviren Sünuş, Adad'ın Vanessa'yı getirdiğini fark edince Vanessa'ya dönerek koca gözlerini devirip "Sana yalnız gel demedim mi?" dedi.
Vanessa "Şeyyyy halim malumunuz. Gece gece.."
Sünuş "Kesssss! Gel gir içeri. Koca İzmir'i karıştırırsın korkmazsın. Bir gece mi korkuttu seni."
Vanessa boynunu büktü. Sünuş ona ne yapsa razıydı. Ucunda Behnan vardı. Vanessa içeri girdi. Ardından Sünuş tekrar sağı solu kolaçan edip kapıyı bastı.
Vanessa sağa sola bakındı. Evin içinde koca bacalı tandır gibi alev alev yanan ocağı görünce çok şaşırdı. Evin içini resmen hamama çeviren bu ocak o kadar harıl harıl ve iştahla yanıyordu ki Sünuş'a sormaya çekiniyor ama bir o kadar da bu ocağın neden bu kadar harlı yandığını çok merak ediyordu. Ama daha da ilgincini Vanessa başını yere eğince görmüştü. Sünuş salonun tam orta yerine insan kafatasları ve çeşitli hayvanlardan oluşan bir çember kurmuş o çemberin de ortasına sekiz âdem kemiği, dört pelvis kemik koymuştu. Altı tavus kuşu tüğü dikmişti. Vanessa derin bir ürperti duydu. Vazgeçmek gibi bir niyeti olmasa da tedirginliği çok derinleşmişti.
Vanessa içinden "Sekiz tane âdem kemiği var. Sekiz erkeği temsilen. Dört pelvis kemik muhtemelen kadına ait ve doğumun gerçekleştiği bölge, altı tavus kuşu tüyü sanırım altı büyük melekleri olmalı. Tanrım bilemiyorum." Birden "Sekiz âdem kemiği ve dört pelvis... Aman tanrım!" diyerek irkildi. Gözlerini kısarak "Bu kemikler on iki yunan tanrısını temsil ediyor. Şimdi bildimmmm" dedi.
Sünuş susmuş kızın ne tepki vereceğini ölçüyordu. Vanessa "eeee ne yapmamız gerek." Dedi.
Sünuş "şiiiittttt!" dedi. "Sen susss, sus burada gecenin dilleri konuşacak ."
Vanessa daha da ürkmüştü. Sünuş Vanessa'yı susturmuş pencerelerin yanına giderek iyice kontrol etmiş, sonra da kapının oraya varıp kapının ardına koca sandığı dayamıştı. Kendilerini iyice güvene almıştı. Ama Vanessa'yla hiç konuşmuyordu. Her yeri sıkıca garantiye aldıktan sonra saçlarını tıpkı bir nehre vurulan bent gibi saran beyaz başörtüsünü usulca çekti. Koyu kara kızıl saçları başörtüsünün çekilmesinin ardından bir su dalgası gibi omuzlarından aşağı bir kuğu edasıyla süzüldü. Saçlarına asla makas değmediğinden ötürü topuklarına kadar değiyordu. Vanessa şaşkın şaşkın bakmaktan başka tepki veremiyordu. Sünuş ateşe doğru yürüdü. Omzunda asılı, çantamsı heybeye elini attı. Bir avuç toz çıkardı ve harlı ateşe serpti. Bu arada Vanessa da harıl harıl terliyordu. Ama o Sünuş'un umurunda bile değildi. O tıpkı Vanessa orda değilmiş gibi davranıyordu. Sünuş'un elindeki laleşten getirdiği ve kutsal saydıkları ölülerin mezarından alınan kutsal toprağı serpmesiyle ateş daha da hırslanıp Sünuş'un yüzüne doğru yalamış gibi hareket çekmeye başladı. Çünkü Sünuş'un ateşe serptiği tozun içindeki materyaller Vanessa'nın kolyesindeki taşın materyallerinin bir kısmını taşıyordu. Sünuş ölü toprağının arasına bir miktar eklemişti. Bu arada Sünuş kara boydan giydiği elbiseyi üstünden soydu attı. Altında incecik tüm hatlarını şeffaf bir şekilde ortaya koyan çok parizyen bir astarla kaldı. Vanessa Sünuş'un ne yaptığını anlamamakla beraber deli gibi ter dökmekle cebelleşiyordu. Kalbi o kadar hızlı atmaya başladı ki adeta kuş gibi göğüs kafesinde çırpınır olmuştu. Sünuş'un ise ateşi tüm vücudu emiyor gibiydi. İncecik, soğan zarına benzeyen kıyafetinin altında vücudu kara gecede kızıl aya benzer gibi görünüyordu. Transa girmiş gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GREJUVA
Mystère / ThrillerBu dünyada, gördüklerimiz ve bildiklerimiz dışında başka zamanlar, başka diyarlar ve gizemler saklı. Vanessa bunları bilmeden bir adım atsa da artık onun için dönüş yapmak zordur. Başına büyük bir bela... Hayır! Büyük bir lanet almıştır. Ve tanrı so...