Herkese merhaba. Bugün yeni bir bölümle geldim. Şuanlık istediğim ilgiyi alamıyorum ama heyecanla bekliyorum. Kurguma güveniyorum. Keyifli okumalar...Bölüm şarkısı: Rosé - Gone
"Ayliz hanım, tek başınıza çıkamazsınız. Göktuğ bey sizi bırakacağını söyledi."
Sinirliydim. Tam yarım saattir şu yeni kıza okula tek başıma gidebileceğime dair ikna etmeye çalışıyordum. Ama babamın gönderdiği bu kız beni bırakmıyordu. Adının Yong Shee olduğunu öğrendiğim bu kız en az benim kadar inatçıydı. Evet, ben de inatçıydım ama inatçı olduğumu ancak ben söylediğimde kabul ederdim. Başkası söyleyince kabul etmezdim.
Beni hergün okula Göktuğ bey denen adamın götüreceğini duyduğumda sinirden küplere biniyordum. Neden o götürüyordu? Eziyet görmeye zaten alışkın olan ben bu duruma sessiz kalamazdım. Ben on yaşında değildim.
"Bakın bayan Shee, ben on sekiz yaşındayım. Anlatabiliyor muyum??". Ses tonumu sakın kullanmaya çalıştım. Sonuçta onunda yapabileceği pek bir şey yoktu. O da başkasından emir alıyordu. Arkamdan gelen tok ve kesin bir ses, yerimden hafifçe sıçramama sebep oldu. Zaten Shee de arkama bakıyordu.
"Anlatabiliyorsunuz."
Gelen sizinde tahmin ettiğiniz üzere Göktuğ denen korumamdı. Arkama döndüm. Boyu o kadar uzundu ki kafamı yukarı kaldırmadan onun yüzünü görmem imkansızdı. İki gözünü kapatarak Shee'ye gidebilmesi için izin verdiğine gözlerimle şahit oldum. Shee'nin gittiğini, kulağıma gelen adım seslerinden anladım.
Şimdi korumam ile göz gözeydik. Düz bakışlarını her zamanki koruyordu. Kollarını göğüs hizasında bağlamış bir şekilde bana bakıyordu. Bakışları asla itiraz istemeyen türdendi. Ama bende itiraz kabul etmezdim.
İnatçıyım ben. Ama bana inatçı olduğumu benden başka kimse söyleyemez.
Göktuğ buz gibi sesiyle konuşmaya devam etti."Anlatabiliyorsunuz ama anlamıyorsunuz. Babanız tam üç senedir zorbalığa uğradığınız söyledi. Ama siz hala tek gitmeye çalışıyorsunuz."
Korumamın haklılığıyla boğazım da bir yumru oluştu. Ama yine de istemiyordum. Sebebini bilmiyordum ama istemiyordum. "Yani?"dedim sitemkar bir ifadeyle. İki kaşımı yukarı kaldırmıştım. O da hiç beklemediğim bir şey yaptı. Beni taklit ederek kaşlarını kaldırdı ve aynı benim gibi sitemkar bir ifade takındı.
"Yani imkansız diyorum. Siz nereye ben oraya, ben bunun için varım."
Bu adam en az benim kadar inatçıydı. Hatta benden daha inatçıydı. Göktuğ bir adım ileri geldi. Siyaha kaçan kahveleri benim yeşillerimin en derinlerine indi sanki. "Beni zor duruma sokmayın."
Haklıydı, onu zor duruma sokmaya hakkım yoktu. Adam kalkıp Korelerden gelmişti ama ben inatçılık yapıyordum. O yüzden sesimi çıkarmadım ve sakin adımlarla kapıya ilerledim. Zaten bugün içimde inanılmaz bir huzursuzluk vardı. Gerçi her zaman vardı ama bugün ki diğerlerinden farklıydı. Bir ağırlık gibiydi...
Dışarı çıktığımda o da arkamdan bana yetişip öne geçti ve siyah lüks arabasının ön kapısını benim için açtı. Ona bakmadan arabaya bindim. Elimden okul çantamı aldı ve arka tarafa bıraktı. Ardından direksiyon koltuğuna yerleşti. Şimdi gitmeye hazırdık. O lanet okula tekrar ve yeniden gidiyordum. Tıpkı her gün olduğu gibi.
******************************************
Yolda hiç konuşmadık. Zaten ne konuşabilirdik ki? Onu tanımıyordum ve bir şeyler sormaya da çekiniyordum. O yüzden sessiz kalmak benim için en iyisiydi. Zaten yolumuz max on dakikaydı. Çantamı aldım ve okul bahçesinden içeri girdim. Yavaş adımlarla okul girişine ilerliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Latsu Tekina
Roman pour AdolescentsKendi ülkesinden başka ülkede yaşamaya çalışan Ayliz Soo Yoon Sedan,zorbalık ile mücadele eder.Tam ümidini kestiği anda babasının onun için gönderdiği yardım ile hayatı değişir. "Senin annen var mı?" diye sordum.O da böyle bir soru beklemiyord...