"Madem gidiyorsun, öyleyse birlikte geçireceğimiz son gün muhteşem olmalı."
Tamamen bu düşünceyle bir haftadır deli gibi alışveriş yapıyorduk. Yeliz beni kocaman bir abiye mağazasının ortasına atıp elime on tane kıyafet tutuşturdu.
İlki mor, dantelli ve bileklere kadar uzanan adeta bir nişan elbisesiydi. Yan yana olan kabinlerden çıkıp birbirimize bakınca ikimiz de karnımızı tuta tuta güldük. Yeliz'in elbisesi benimkinden de berbattı. Yerlere kadar uzanan çimen yeşili, fırfırlı bir elbise giymiş; gelinin kız kardeşi gibi süzünüyordu.
Ardından ikimiz de pullu payetli, kırmızı bir elbise denedik. Birbirimize bakıp kusacakmış gibi parmağımızı ağzımıza götürdük.
"İlk defa kırmızıdan nefret ettim."
"Ay Miray, çabuk çıkar şunu. Bana fenalık geldi."
"Niye ya, seversin sen böyle şeyleri?"
Elbisenin askısıyla kafama vurup beni tekrar kabine gönderdi. Mağazadaki çoğu kıyafeti deneyip saçma sapan hareketler yaptığımız için haklı olarak kovulduk.
"En azından popomuza tekme atmadılar." Her zaman bardağın dolu tarafını görmek önemliydi.
Orada çekildiğimiz fotoğraflar deep web'in 8. katmanında gizlenebilecek potansiyele sahipti.
Günler süren alışverişlerin ardından nihayet son gün doğru düzgün bir şeyler bulabilmiştik. Giydiğinizde saçınıza sim dökmenizi gerektirmeyecek kıyafetlerden bahsediyorum.
Yeliz siyah, süper mini bir elbise ile o kadar güzel görünüyordu ki ona ben bile düştüm. 'Özel gecelerin rengi kırmızıdır' düşüncesiyle hareket eden ben, göğsünde çiçek detayları bulunan dar, kırmızı bir elbise tercih ettim. Nereye gideceğimiz veya ne yapacağımız hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Tek bildiğim, inanılmaz derecede şık ve güzel olmam gerektiğiydi. Yeliz sırf bunun için bir haftadır uğraşıyordu ve her şeyin kusursuz olmasını istediğini biliyordum.
Ertesi gün öğle saatlerinde yola çıkacağımız akşam, Yeliz kapımı çalıp elime deri kıyafetler tutuşturdu.
"Bunları giy, elbiseni de yanına al. Beş dakikaya aşağıda buluşuyoruz." Kapıyı suratıma kapattı. Omuz silkip arkamı döndüğümde kapı tekrar açıldı.
"Makyaj yapma."
Siyah deri pantolonum, siyah bluzum ve yine deri ceketimle aynada kendime baktım.
"İnanılmaz şık olacağız derken bunu kast etmiyorsun değil mi sevgili kuzenim?" Kendi kendime konuşmayı bırakıp aşağı indim. Dediği gibi hiç makyaj yapmamış, yeni yıkadığım saçlarımı açık bırakmıştım.
Evin kapısından çıkarken derin bir nefes aldım.
"Hadi bakalım." Kulpu yavaşça çevirdim. Sanki az sonra büyülü bir dünyaya adım atacakmış gibi hissediyordum. Dışarı çıkar çıkmaz Yeliz gözlerimi kapattı.
"Ne oluyor?"
"İki dakika sürpriz yapacağız, sabırlı ol biraz."
Birkaç metre o şekilde yürüdükten sonra Yeliz gözlerimin üzerindeki ellerini çekince karşımda iki tane siyah motorsiklet gördüm. Yanında Çınar ve Rüzgar, 50'li yıllardan fırlamış saç stilleri, siyah pantolon ve deri ceketleriyle oldukça karizmatik görünüyorlardı. Koltuğunun altına sıkıştırdığı kaskıyla motora yaslanmış olan Rüzgar, geriye doğru taradığı saçları ve özgür tarzıyla James Dean'i andırıyordu.
"Siz ciddi misiniz?" Ağzım açık kalmıştı. Normalde böyle durumlarda Çınar ağzıma sinek kaçmasın diye çeneme vururdu ama şimdi yanıma gelmiş kafama nazikçe kask geçiriyordu. Çınar fazlasıyla kibardı, Yeliz'in gıcıklığından eser yoktu, Rüzgar ise gülümsüyordu. Aralarından en normal görünen o olduğu için yanına gidip fısıldadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaz Rüyası
Chick-LitBence insan senin de dediğin gibi, bir ruha aşık olmalı. Normal hayatımda gördüğüm yüzlerce insana rağmen ben, hiç tanımadığım, hiç bilmediğim; ama düşüncelerine ve hislerine hakim olduğum biri hakkında düşünmeyi daha çok seviyorum. Zihnimin seninle...