Başka kollarda olsam bile kalbim ölene dek seninle kalacak... Medyadaki şarkıdan bir mısra ♥ Keyifli okumalar..♥
Gözlerimin önünden görüntüler akıp giderken binaların arasından görebildiğim kadarıyla güneşin batışını izliyordum. Daha önce geçtiğimiz, gülüp eğlendiğimiz sokaklarda ışık azalıyor ve etraf maviye dönüyordu. Gökyüzünün önce turuncuya dönüşüp renkten renge girmesini, sonra o tatlı pembeliğin yerini yavaşça koyu bir maviye bırakmasını izledim. Otobüsün camına kafamı yaslamış bu muhteşem renk cümbüşünü seyrederken son günlerde olup bitenleri, özellikle de vedalaşma anını düşünüp duruyordum.
Herkesle tek tek sarılmış, onlardan küçük hediyeler almıştım. Sevim Teyze'nin hazırladığı yolluklar, Çınar'ın annesinin harika börekleri, bizimkilerin minik sürprizleri...
Elimi istemsizce çantama götürdüm ve üzerinde "eve gitmeden açma" yazan paketleri elime aldım. İlki lacivert bir kutuydu, kulağıma götürüp sallayınca takır tukur sesler duydum. Ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Rüzgar'ın verdiği bu kutuyu yüreğimde tatlı bir heyecanla, yavaşça açtım.
Karşımda rengarenk, kocaman bir balon tabancası duruyordu. Mutluluğumu paylaşmak için hemen kafamı yanımda oturan anneme çevirdim fakat uyuyordu, o yüzden sevinç çığlığımı geri gönderdim ve salak gibi gülümsemekle yetindim.
Sıra Yeliz'in pembe simli paketine gelince içinde o hep çok istediğim ayakkabıları gördüm. Topuklu ayakkabılara aşık olduğumu bilen kokoş kuzenim, bana parlak taşlarla çevrili siyah bir ayakkabı almıştı. Bunları nerede giyeceğimi hiç bilmiyordum ama hep çok istemiştim. Yalnızca evde giyip odamda birkaç tur atacak olsam da, bu hediye için inanılmaz minnettardım.
Çınar'ın verdiği paket bir tık daha büyüktü, o yüzden onu diğer çantalarla birlikte bagaja koymuştuk. Onu da açmak için sabırsızlanıyordum ancak eve gitmeyi beklemek zorundaydım.
Kafamı tekrar ait olduğu yere, cama yaslayıp gülümsedim. Gözümden akan serseri bir damlayı elimin tersiyle sildim ve havanın birden nasıl da karardığına hayret ettim.
"Güneş az önce kayboldu; ama şimdi sanki hiç doğmamış gibi."
Sanki hiç konuşmamış gibiydik. Sanki daha önceden de Romeo yoktu ve onca zaman konuştuktan sonra sanki hiç olmamış gibi hissettirdi. Aşk, gün batımı gibi nankör müydü gerçekten? Geceye mi aşık olmalıydı, yoksa güneşi sevip gece onu özlemek daha mı güzeldi? Kendi kendime konuşurken laf lafı açıyor ve düşüncelerim her seferinde derin bir romantizm ve melankoli çukuruna düşecek gibi oluyordu. Hemen hareketli bir şarkı açıp kafamdaki saçma düşünceleri dağıttım. O an karnımın gurultusu muhtemelen Yelizlerin evinden bile duyulabilirdi. Sevim Teyze'nin verdiği kurabiyelerden bir tanesini ağzıma atıp gözlerimi şimdi tamamen lacivert olan gökyüzüne çevirdim. Hava anlamsız bir şekilde sisliydi ve bu, ruh halime hiç de iyi gelmedi.
"Bu gece hiç yıldız yok."
"Hmm? Ne oldu?" Kendi kendime konuşurken annemi uyandırmış olmalıydım. Kurabiyelerden birini ona uzatıp yemek ister mi diye sordum. Aldı ve yerken uyumaya devam etti. Bu haline gülmeden edemedim. Annemi rahatsız etmemem gerektiğini kafamın bir yerine not ederken zihnimde bir cümle belirdi.
"Yıldızları göremesen de onlar hep orada. Hava sisli diye kaybolmazlar, yalnızca bir süreliğine gizlenirler ve yeniden parlayacakları anı beklerler." Bunlar Romeo'nun cümleleriydi. Yine sisli bir Antalya akşamında aynı yıldıza bakacakken hüsrana uğradığımda beni böyle teselli etmişti. Şimdi o da ortadan kaybolmuştu ama hâlâ oralarda bir yerlerdeydi. Biraz düşününce, aşkın gün batımı değil de sisli bir yaz gecesi olduğuna karar verdim. Kimi zaman görünmese de oralarda bir yerlerde parıldayan bir şeyler hep vardı ve her daim olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaz Rüyası
Romanzi rosa / ChickLitBence insan senin de dediğin gibi, bir ruha aşık olmalı. Normal hayatımda gördüğüm yüzlerce insana rağmen ben, hiç tanımadığım, hiç bilmediğim; ama düşüncelerine ve hislerine hakim olduğum biri hakkında düşünmeyi daha çok seviyorum. Zihnimin seninle...