Bölüm 37: Ankara'daki Arkadaşlar

16 9 16
                                    

Arka planda en sevdiğim şarkı, elimde mikrofon görevi gören ışıklı tarağım ve aynanın karşısında sergilediğim muhteşem (!) figürlerimle adeta Lenni-Kim konserindeydim. Öne doğru eğilip saçlarımı sarkıttım. Tüm benliğimle şarkının nakaratına girmek üzereyken telefonum çaldı ve dansımın en can alıcı yerini (saçlarımı birden arkaya atıp etrafımda dönmek) telefonu açarken yapmak zorunda kaldım.

"Me fais pas la bise, t'es un bad buzz!"

"Ne? Miray, şarkı söylemeyi bırak. Gelmişsin haber vermiyorsun!" Arayan Gamze'ydi.

"Öğrenmişsin ya işte!"

"Can'dan mı öğrenecektim yani, bu mudur?" Dün gece Efe ile mesajlaşırken eve döndüğümü ona söylemiştim. Okuldaki diğer arkadaşlarıma haber vermek o an aklıma gelmemişti, aklımın ne kadar karmaşık olduğunu düşünürsek bu gayet doğaldı.

Şarkıyı kapatıp yatağıma uzandım.

"Gamze, tek derdin bu mu gerçekten?"

"Neyse neyse, yarın yeni açılan mekanda buluşalım. Sana konum atarım."

"Neden tatilden her döndüğümde kendimi yabancı bir ülkeye gelmişim gibi hissediyorum? Ne zaman gitsem yeni bir şeyler oluyor."

"Tüm yaz ortalarda olmadığın için olabilir mi?"

"Geldim ya işte, buradayım! Hem de yaz ortasında." Gamze ile konuşurken tarağın arkasındaki aynadan yüzümü inceliyordum. Uzandığımda gözlerim yanlardan akıp gidecekmiş gibi geliyordu.

"Çok şaşırdım gerçekten. Gerçi Efe de olmasa haberimiz olmayacak..." Gamze Ankara'daki en yakın arkadaşımdı. Kısa kumral saçları, havalı mücevherleri ve bebeksi suratıyla onu her zaman güzel ve tatlı bulmuş fakat asla yanaklarını sıkamamıştım. Benden yalnızca iki santim uzun olduğu için onu bebek gibi sevmeme izin vermiyordu. Bu cidden büyük haksızlıktı.

"Neler olduğunu bir duysan aklımın neden bir karış havada olduğunu anlarsın."

"Hayır hayır hayır, yarına kadar bekleyemem! Ne olur anlat şimdi."

Gamze iyi kızdı ama fena bir kusuru vardı. Her şeyi çok fazla merak ediyordu...

"Yarın diğerleriyle birlikte öğrenirsin tatlım, öptüm!" dedim ve alınmayacağından emin olarak telefonu suratına kapattım. Yoksa hiç susmaz, öğrenene kadar da peşimi bırakmazdı. Bugün tek istediğim şey biraz kafa dinlemekti, bu yüzden diğerlerine haber verme işini de ona bıraktım ve yarın ne olacağını düşünmeden gözlerimi kapattım. Hayatımda ilk defa, o kadar olay yaşamama rağmen ne geçmiş için endişelendim ne de gelecek için kafamda planlar kurdum. Yalnızca gözlerimi kapattım ve o ana odaklandım. Yatağımdaydım, huzurluydum, az önce yeni bölüm yayınlamıştım. Üstelik odamı istediğim zaman baloncuklarla doldurabiliyordum.

"İnsan daha ne ister ki?" dedim ve tabancamı elime alıp odada düşmanlar varmışçasına üzerlerine baloncuk fırlattım. Sonra ayağa kalkıp şarkıya kaldığı yerden devam ettim.

"Anı yaşa!" Kendime bunu söyleyip duruyordum ama mutluluğum üç dakika falan sürdü. Yatağıma zıplayıp telefonumu alınca elim ister istemez bloguma gitti. Yeni bölümün yorumlarını her zamankinden daha dikkatli okudum. Romeo'nun başka bir hesaptan yorum yapmış olma ihtimali her zaman zihnimin bir köşesinde duruyordu fakat bunu kendime itiraf etmekten kaçınıyordum.

"Yalnızca insanların yorumlarını merak ediyorum." diyordum. Ta ki elim mesaj kutuma gidene kadar...

Kaçırılma olayından birkaç gün öncesine ait mesajları okumaya başladım. Yine saçma sapan bir şey için tartışıyorduk.

Yaz RüyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin