Eve geldiğimde üzerimi hemencecik değiştirip yatağıma zıpladım.
"Seni çok özledim!" Yastığıma sarılırken ona olanları anlatmayı ihmal etmedim.
"Annem endişelenmiş tabii ama ben durumu açıkladım. Kadıncağızı sakinleştirdim. Yok yok, şimdi iyi merak etme. Aa baksana neler aldım! Ama biraz yatayım sonra gösteririm."
Yastığımla konuşmaya devam etmenin akıl sağlığım için pek iyi olmayacağına karar verip sustum ve birkaç dakika boyunca öylece uzandım. Biraz daha durursam uyuyakalacağımdan adım gibi emindim, bu yüzden kendimi zorladım ve ayağa kalkıp esneme hareketleri yaptım. Enerjimi yükseltmem gerekiyordu fakat bunun için ne yapmam gerektiğini hiç bilmiyordum. Başlamadan önce elimi yüzümü yıkamayı denedim. Ardından saçlarımı sıkı bir topuz yaptım, bunu yaparken aklıma iki ay önce aynı şekilde hazırlanıp işe koyulduğum gün geldi. Yazmak için ne kadar hevesliydim, hayatımda hüzne yer yoktu. Şimdiyse iki ay önceki o kız gitmiş, yerine daha içine kapanık, hayattan keyif almayı biraz daha unutmuş ve kalbinden gizemli biri geçip gitmiş birine dönüşmüştüm. Kafamı iki yana sallayıp kendimi hafifçe tokatladım.
"Hayır Miray, sen bu değilsin. Hedefini belirle ve çalışmaya başla. Başka hiçbir şey düşünme."
Evet, aslında en büyük motivasyon başlamaktır. Nasıl veya ne için başlayacağını boş ver, sadece masanın başına otur ve yapman gerekeni yap. Benim de gece yarısına kadar yılmadan yapacağım şey buydu. Yeni aldığım kitaplarla geçen senenin tekrarını yapmak ve eksik konularımı belirlemek. Ve tabii ki yaz bitmeden yetiştirebilirsem 12. sınıfın konularına başlamak. Dediğim gibi, sadece başladım ve gözümde büyüttüğüm çalışma meselesi ilk birkaç saatin ardından çorap söküğü gibi geldi. Doğru yaptığım zor bir sorunun yanına "Aferin!" yazarken kendi kendime gülümsedim.
"Aferin kızım, formdan düşmemişsin. Miray sahalara geri döndü." Kendimle gurur duyduktan sonra şöyle bir geriniyordum ki gözüm masanın üzerinde duran saate kaydı.
"12 Mİ?" Ben fark etmeden gece olmuştu. Verimli bir gün geçirmiş olmanın verdiği gönül rahatlığı ve saatlerdir çalışmaktan akan beynimin artık hata vermesinden dolayı yaşadığım çalkantılı ruh halinin arasında gidip geliyorken telefonum çaldı. Kimin aradığına bakmadan ve hatta aslında telefonu elime aldığımı hayal meyal farkında olarak aramayı cevapladım.
"Efendim?"
"Miray?"
Yalnızca masa lambasıyla aydınlanan karanlığın içinde Rüzgar'ın sesi dolaşıyormuş gibi hissettim. Saatlerdir sessizliğe gömülü olan odada sakinliğe alışan kulaklarım, sesini tuhaf karşıladı.
"Ne yapıyorsun?" diye sordum gayri ihtiyari.
"Denizi seyrediyordum da aklıma yarım kalan limonata tarifi geldi. Sabahtan beri bir türlü içemedim, aklıma takıldı. Rahatsız... etmiyorumdur umarım?"
Kalan son gücümle kıkırdadım. "Kumsalın ortasında aklına limonata mı geldi?"
"Kumsalda olduğumu nereden anladın?"
"O rüzgar sesini nerede duysam tanırım."
Güldü. Konuşmaya devam ettim. "Ayrıca tabii ki rahatsız etmedin. Zaten ders çalışıyordum, ara vermiştim."
"Tahmin edeyim. Minimum 4 saat?"
"5 saati çoktan geçmiş bile..."
"Vay be, bu tahminlerimin de ötesinde. Ben bile bu kadar çalışmazdım."
"Bile derken? Yoksa şu anda bir inekle mi konuşuyorum?"
"İnek demesek, çalışkan desek mesela."
"Ben o tabiri seviyorum, biri bana inek dediğinde amacıma ulaştığımı düşünüyorum. 'Vay be, demek o kadar çalışmışım. Aferin Miray!'"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaz Rüyası
ChickLitBence insan senin de dediğin gibi, bir ruha aşık olmalı. Normal hayatımda gördüğüm yüzlerce insana rağmen ben, hiç tanımadığım, hiç bilmediğim; ama düşüncelerine ve hislerine hakim olduğum biri hakkında düşünmeyi daha çok seviyorum. Zihnimin seninle...