Bölüm 41: OKULLAR AÇILIYOR!

15 5 20
                                    

Geceler boyu süren çalışmalar, arkadaşlarla ufak kaçamaklar (kafede limonata içmek gibi) ve tatlı telefon görüşmeleriyle geçen bir ayın sonunda nihayet okullar açıldı. Bilin bakalım ilk gün kiminle oturdum?

"Ben çanta falan getirmedim he."

"Kendiniz de gelmeseydiniz Efe Paşam. Ne gerek var değil mi? Okulmuş dersmiş.."

"İlk gün ders mi işlenir kızım?" derken edebiyat öğretmenimiz tüm enerjisiyle sınıfa daldı. Tok ve gür sesiyle nasıl olduğumuzu, tatilde neler yaptığımızı, bu sene için hazır olup olmadığımızı sordu ve ardından ekledi:

"Servet-i Fünûn desem ne dersiniz?"

"Saray derim, asalet derim, ağır bir dil derim hocam."

"Aferin Miray, aferin çiçeğim. Yanındaki böceğe de bir sayfa ver not alsın. Zaten çok ilgili ya, ilgisi falan dağılır not alamaz mazallah."

Efe şok olmuş şekilde bana baktı. "Yok artık Miray..."

"Sana o kadar dedim çalış diye."

Kalemliğimden çıkardığı mor bir kalemi elinde çevirirken umursamaz öğrenci tavrıyla sıraya yayıldı ve yüzündeki şaşkın ifade yerini dalgınlığa bıraktı. Elimdeki kalemle onun kalemini hafifçe dürttüm.

"Bana bak Efe Paşa, bu sene ensendeyim. Benden kurtuluşun yok ona göre. Tembellik ettiğini görmeyeceğim."

Başını çevirmeden yan yan bana baktı.

"Hay hay, küçük hanım. Siz ne derseniz o." deyince havaya girip saçımla oynamaya başladım.

"Abi bende de bi queen havası var. Ne desem herkes 'Tabii efendim, elbette küçük hanım' falan diyor. Hoşuma da gitmiyor değil he." derken Rüzgar'a atıfta bulunuyordum. Rüzgar demişken, Antalya'dan döndüğümden beri yalnızca bir kez görüşmüş, onda da MonaLis'de naneli limonata içmiştik. Üzerine giydiği toz pembe gömlek dün gibi aklımda. İşleri olduğu için fazla kalamayacağını söylemişti, buna rağmen bazı geceler telefon konuşmalarına devam ettik. Onunla konuşmak bana iyi geliyordu. Whatsapp grubumuz? Hâlâ duruyor ve günden güne daha çılgın bir şeye dönüşüyordu.

"Efe'nin yanına ben oturacaktım yalnız." Tepemde dikilen kızı gözüm bir yerlerden ısırıyordu. Birkaç saniye bakınca kendisinin 9. sınıftaki cadaloz olduğunu anladım. Bir ara beni dövmeyi kafasına koymuş fakat beni bir türlü yalnız yakalayamayınca vazgeçmişti. Sebep: Bilinmiyor. Şimdi diş telleri çıkmış, saçları uzamış ve makyaj yapmayı öğrenmiş; anlayacağınız  epey değişmişti.

"Anlamadım?" dedim gözlerimi kısıp.

"Çantamı buraya koymuştum." deyip gözleriyle beni adeta yedi. Bir de önünde bağladığı o kolları yok mu, cadaloz görüntüsünü tamamlıyordu adeta.

Efe kızın çantasını poposunun altından çıkarıp masaya koydu.

"Kusura bakma ya, üstüne oturmuşum ben." Boş gözlerle kıza baktı. "Yanlışlıkla."

"Önemli değil Efe ya." Öyle bir kıkırdadı ki bu flörtözlük karşısında ağzım açık kaldı. Sonra bana dönüp donuk gözlerle baktı. "Yani burayı ben kapmış oluyorum, çekilir misin?" Bu, bir ricadan çok emir gibiydi. Ben de tıpkı onun yaptığı gibi kollarımı göğsümde bağladım, geriye yaslanıp hocanın cadaloza kızmasını bekledim. Ya da ondan önce Efe onu kovardı. Derken ikisi birden oldu.

"Görüyorsun ki yanım dolu." Efe'den yediği lafın hemen ardından arkasını dönüp tripli tripli uzaklaşacakken hocaya çarptı.

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken sıranın altından Efe ile yumruklarımızı tokuşturduk. O da gayet eğleniyor gibi görünüyordu. Hatta her yıl bir tık daha haylaz ve umursamaz oluyordu. Kız hocayla uğraşırken Efe'ye döndüm.

Yaz RüyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin