Bölüm 46: Kolun Bende Kalabilir

12 3 27
                                    

O, gıcır gıcır parlayan kaskı kafama geçirirken ben de saçlarımı düzelttim.

"Bu kask yeni mi?"

"Evet, senin için." Neden benim için kask almıştı ki, sonuçta her gün geziyor değildik. Yüz ifademi görünce düzeltti. "Sonuçta diğer kişiler de kullanıyor, misafire özel kask da diyebiliriz."

"Başkaları da mı biniyor yani?" Rüzgar karşımda soğuk terler döküyor, bense içimden kıs kıs gülüyordum.

"Hayır, sadece sen."

"Yani bana aldın?" Kopçayı bir türlü takamıyordu.

"Hayır. Yani evet. Miray, gidelim mi?"

Bu kadar eğlence yeterdi. Kasklarımızı düzgünce takıp yola koyulduk. Bu kez çok yavaş gidiyorduk çünkü bir yandan sohbet ediyorduk. Çokça edebiyat ve bir parça müziğin ardından derin bir nefes aldım.

"Böyle yavaş gitmenin de ayrı bir tadı varmış. Rüzgar saçlarının arasından geçiyor falan. Bak yine Rüzgar dedim." Ne saçmalıyordum ben?

"Aynen, bu canavarın üzerindeyken her şey daha güzel. Yavaş giderken etrafı ve kendini dinleyebiliyorsun. Hızlı giderken de yalnızca adrenalini hissediyorsun."

"Ve yaşadığını." diye tamamladım. "İliklerine kadar yaşadığını hissediyorsun."

Şehri ayaklarımızın altına seren bir tepeye geldiğimizde karşımdaki manzara beni adeta büyüledi.

"Burayı hiç bilmiyordum..."

"Ben de. Ta ki birkaç sene öncesine kadar. Tesadüfen keşfettiğim bu tepe neredeyse her gece uğradığım bir yer hâline geldi. Buraya gelip en sevdiğim yazarı okumak ayrı bir keyif veriyor."

"En sevdiğin yazar kim?"

"Bak!" dedi gökyüzünü işaret ederek. "Takımyıldızı!"

Yıldızlar gerçekten çok güzel parlıyordu, özellikle Büyük ayı oldukça ihtişamlıydı. Yoksa o Küçük ayı mıydı? Göğe bakmak ilk defa canımı sıktı. Manzaraya karşı bir taşın üzerine oturup gözümü ilerideki evlerin ışıklarına diktim.

"Aman, bana yıldız falan gösterme. Canım sıkılıyor."

Yanıma gelip oturdu. "Neden ki?"

"Bana birini hatırlatıyor. Onunla aynı yıldıza bakamayacak kadar sinirliyim ona."

"Kim olduğunu sormak isterdim ama korkuyorum."

Güldüm. "Ee, bizimkiler nasıl?"

"Valla en son kavga ediyorlardı. Ama biliyor musun, sen gittikten sonra en az elli kere kavga etmişlerdir. İşin garip yanı, iki dakika sonra can ciğer kuzu sarması oluyorlar. Sonra tekrar saçlar yolunuyor. Ben de anlamadım." Kulağıma eğildi. "Aslına bakarsan, onlardan kaçıp senin yanına geldim."

"Onları o kadar çok özledim ki..." Aynı anda ikimizin telefonuna da bildirim gelince açıp baktık. Bakmaz olaydık. Yeliz gruba yaklaşık bir ay kadar önce plajda çekildiğimiz bir fotoğrafı atmıştı. Yeliz, Rüzgar ve ben ayaktaydık. Çınar ise yere uzanmış, Banu Alkan pozu vermişti. Hepimiz öyle mutlu, ıslak ve tuzluyduk ki. Fotoğrafın güzelliği kalbimi kırıyordu. Efekt sayesinde gökyüzü ve deniz masmavi, kumlar daha canlı bir turuncuydu. Yüzlerimiz gülüyordu. Yaz güzeldi ve yaz rüyaları da öyle. O günleri hatırladıkça ağlamak istiyordum. Ve bir süre sonra kendimi tutamayıp cidden ağlamaya başladım.

"Ne oldu Miray?" Rüzgar çok endişelenmişti. Çünkü bir bebek gibi ağlıyor, ara ara hıçkırıyordum. Gözlerimi sıkıca kapatmış ağlama krizi geçirirken, "Onları çok özledim." diye ağlamaya başladım.

"O günlere geri dönemez miyiz? Özellikle bu fotoğraftaki güne?" dedim Rüzgar'ın tişörtünün ucunu tutarak. "O gün çikolatalı dondurma da yemiştik. Seninkinin fındıklarını da ben yemiştim. Ah, öyle güzeldi ki... Çok mutluydum, Rüzgar. O gün belki de hayatımın en güzel günlerinden biriydi. Şimdi elimde olsa o plaja geri dönmek, o denizde bir kez daha kulaç atmak ve ayaklarımın yanmasına aldırmadan Çınar'ı kovalamak isterdim. Şu an her şey o kadar boş ve sıradan ki..." Konuştukça açılıyordum. "Her şey donuk ve gri. Sanki hayatımdaki tüm neşe kaybolmuş gibi. Geceleri uyuyamıyorum ve sırf uykuya dalabilmek için kendimi deli gibi yoruyorum. Bazen ders çalışarak, bazen oradan oraya koşarak..."

Rüzgar bu üzgün hâlime dayanamayıp bana hafifçe sarıldı. Bu dokunuş öyle naifti ki onu hissetmiyordum ama sarıldığını biliyordum. Başımı göğsüne iyice yaslayıp birkaç saniye soluklandım. Rüzgar bana iyi geliyordu ve onun korumacı tavrını seviyordum. Bazen, acaba beni olmayan kız kardeşi yerine mi koyuyor diye düşünmeden edemiyordum. Bazense bana bakışları... Nasıl desem? Farklı hissettiriyordu. Her ne olursa olsun o bir insan olarak, bütünüyle harika biriydi ve onun hakkında hiç daha ötesini düşünmemiştim.

"Teşekkür ederim ama kolun bir süre bende kalabilir." deyip doğruldum ve bu kez sağ koluna koala misali yapışıp başımı dayadım.

"Hadi." dedim kısa süreli bir sessizliğin ardından. "Biraz da sen anlat."

Derin bir nefes aldı.

"Ne anlatmamı istersin?"

"Hmm... İçinde tuttuğun bir şey varsa tam şu an dökebilirsin. Veya, geçen gün aklına saçma bir şey takılmıştır. Ne bileyim işte, konuşmak isteyip de birini bulamadığın bir anda içinde tuttuğun bir şey... Senin aklında illaki vardır bir şeyler. Edebiyat bilen adamsın sen."

"Edebiyat bilen adam Rüzgar... Güzel isim. Sevdim."

"Yalan mı? Okuyorsun o kadar. Yani, sadece okul olarak değil. Baya her şeyi okuyorsun sen. Antalya'dayken pek belli etmezdin gerçi."

"Aslına bakarsan beni okumaya babam alıştırdı. Pek fazla konuşmazdı ama konuştuğu zaman da içi dolu olurdu. Biliyor musun, bu yüzden her kelimesi kulağımdadır. Ne dediyse doğru çıktı bu zamana kadar. Fikirleri beni asla yanıltmadı ve hayatla ilgili çok şey öğretti."

"Başka neler yapardınız anlatsana." Gözlerimi kapattım. Hava serindi ve inanılmaz hoş kokuyordu.

"Ben daha 3-4 yaşlarındayken önüme bir sürü oyuncak, kitap, lego falan dizer; sonra da karşıma geçip sallanan koltuğuna otururdu. Elinde her zaman bir roman olurdu ve o kitabını okurken ben öylece onu seyrederdim. Aklımdan hiç çıkmayan ve muhtemelen ölene kadar da çıkmayacak bir manzara bu. Sallanan koltuğunda babam, gözlüklerini hafif indirmiş kitap okur, Rüzgar da küçük gözleriyle aşağıdan onu izler."

"Gözlerin gerçekten küçük." dedim, güldü.

"Ben de elime asla oyuncak almaz, okuma yazma bilmememe rağmen kitaplara koşardım. Resimlere bakarak ne anlattığını çözmeye çalıştığımı hatırlıyorum. Öylesine okumak istiyordum ki sanki daha uzun baksam o anlamsız şekilleri çözebilecektim. Bu tutkum tamamen babamdan geliyor diyebilirim ve hayatta ona en minnettar olduğum konu da bu."

Derin bir iç çektim. "Ne kadar güzel. İnsanın böyle bir babası olması ne büyük şans! Senin adına öyle mutlu oldum ki." derken tüm dünyayı yerinden sallayan bir gürültü koptu ve ikimiz de irkildik.

Karnım guruldadı.

Yaz RüyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin