Bölüm 49: Pixie Geri Döndü

15 7 9
                                    

"Ben saçlarımı keserken siz neredeydiniz? Hayır yani benim aklımın başında olmadığı kesin."

Sabah hastaneden taburcu olup eve gelmiştim. Ben yatağımda uzanırken Gamze ve Yeliz karşımda oturuyordu.

"Hiçbirimiz bilmiyorduk ki! Birdenbire fotoğraf attın, bizim de öyle haberimiz oldu. Bilseydik seni durdurmaz mıydık hiç."

"Yeliz haklı. Neden böyle bir şey yaptığını asla anlayamayacağız sanırım."

Doğrulup kızların uzattığı cipslerden ağzıma atarken doktorun söylediklerini düşündüm.

"Yakında öğreneceğiz bence."

"Miray, nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun anlamıyorum. Ya hatıraların geri gelmezse?" Yeliz böyle deyince Gamze onu koluyla hafifçe dürttü. Bir an yüreğim burkulsa da gülümsedim.

"Doktor geçici olduğunu söyledi. Önünde sonunda hatıralarım geri gelecek." Şeytani bakışlarımı yüzlerinde gezdirdim. "Hem, şimdilik sınav stresini asla yaşamadan üniversitede olmanın keyfini çıkaracağım ve siz ikiniz de bana bu iki yıl içinde neler olduğunu anlatacaksınız. Her dedikodu benim için yeni şu anda."

Gamze'nin telefonu çaldığı an ekrana bakıp aptalca gülümsedi.

"Hadi canım!" dedim heyecanla. "Kim?"

"En büyük bomba bende sanırım..." Ekranı bana tuttuğunda Sercan'ın şebelek suratı ile birlikte 'Sevgilimmm' yazısını gördüm ve bir an neye uğradığımı şaşırdım.

"YOK. ARTIK."

"Senin sayende." deyip bana öpücük gönderirken telefonu açtı. "Efendim aşkım?"

"Aş- aşkım mı dedi o? Ay ben iyi ki hatırlamıyorum neler olduğunu. Kalbim dayanmayacak."

Bir süre daha sohbet ettikten sonra dinlenmem için beni yalnız bıraktılar. Önümüzdeki birkaç gün içinde ne okula gitmek -ki zaten ne okuduğumu dün öğrenmiştim- ne de başka kimseyle konuşmak istiyordum. Tek istediğim biraz kafamı dinlemekti. Belki böylece ucu bucağı olmayan sorularıma ufak da olsa bir cevap bulabilirdim.

Kızların yanında durumumla ilgili bu kadar rahat davranarak aslında kendime bir şeyleri kanıtlamaya çalışıyordum. "Hatırlayabilirsin Miray. Bu geçici bir durum. Yakında normale döneceksin." Normal de neyse artık...

Kendimle ilgili en çok bilgiyi nerede bulabileceğimi adım gibi biliyordum ama elim bir türlü telefona gitmiyordu. Yazdıklarımdan, mesajlaşmalarımdan, galerimdeki muhtemelen binlerce fotoğraftan illaki bir şeyler hatırlardım; ancak doktorum da kendimi birden zorlamamamı tembihlemişti. Zaten ben de kendimi buna hiç mi hiç hazır hissetmiyordum. Yine de bloğuma girmeye hakkım vardı, değil mi?

Balkona çıkıp her zamanki yerime oturdum. Şimdi bakıyorum da her şey ne kadar farklıydı, tek aynı olan şey nanenin o ferahlatıcı kokusu ve saçlarımın arasından geçen rüzgardı. Yıldızlara bakıp iç geçirdim.

"Siz bana bir şeyler hatırlatın bari."

Bilgisayarımı kucağıma alıp Pixie bloğuma girdim. Ancak gördüğüm şey karşısında bir kez daha beynimden vurulmuşa döndüm.

İki yıldır hiçbir şey yayınlamamıştım.

Tek bir kelime bile.

Ancak taslak olarak yazdığım, umutsuzca yayınlanmayı bekleyen o kadar çok yazı vardı ki hangisinden başlayacağımı bilemedim. Her şey hakkında yazmıştım. Öyle ki aralarında bilim kurgu hikayeleri bile vardı.

"Vay be!" dedim kendi kendime. "Aşmışsın Miray."

Sonra mesaj kutuma tıkladım. Belki burada bir şeyler bulabilirdim. Neden hiçbir şey yazmadığımı soran yüzlerce kişiye aylar önce verdiğim cevaplar vardı. Aşağı indikçe aklıma, zihnimde kalan son hatıra geldi. Hatırladığım kadarıyla en son biri beni virüs gibi bir şeyden kurtarmıştı. Ya da linçten, bilmiyorum. Beni kim linçlediyse onların da muhtemelen virüsten pek bir farkı yoktu.

"Evet evet, kızların söylediğine göre tam Antalya'ya gitmeden önce. Bu hatıra iki yıl öncesine ait. Neydi ismi..."

Gözüme takılan isim bende garip bir etki yarattı. İçimde bir... his uyandırdı. Romeo ismi oldukça tanıdık fakat bir o kadar da yabancı geliyordu.

"Yakın hissettiğim ilk şey sensin sevgili Romeo." Dudaklarımdan dökülen kelimeler eşliğinde konuşmaları okumaya koyuldum. Ancak bu Romeo ile de 2 yıldır tek kelime etmemiştik. Son mesajlara üstten şöyle bir göz gezirdim. Detaylı okumaya en baştan başlayacaktım. Konuşmalar oldukça ilgi çekici görünüyordu. Bir tanesi beni öyle gülümsetti ki içimde ölen bir şeyler yeniden canlandı sanki.

Romeo_07: Günaydın gün ışığım.

Pixie: Günaydınlar sevgili Romeo. Bugün Verona'da hava nasıl?

Romeo_07: Sizi görene kadar kötüydü; lakin siz narin bir gül misali açtıktan sonra günüm şenlendi, birden güneş doğdu. Verona'da güneş doğuyorsa sebebi sizsiniz sevgilim.

Pixie: Ahah, tamam. Bu şakalara bir son verelim.

Romeo_07: Ben şaka yapmıyordum.

Pixie: Bana sevgilim demeye devam mı edeceksiniz yani?

Romeo_07: Siz beni sevmeseniz de benim sevgilimsiniz. Sevdiğim tek ruh sizsiniz.

Böyle sizli bizli konuşmak ne kadar da hoştu. Bu adam sanki herkesin ana karaktere aşık olduğu bir kitaptan fırlamış gibiydi. Konuşmaları, düşünceleri öyle etkileyiciydi ki onun büyüsüne kapılmamak elde değildi. Bazen sinir bozucu olduğunu inkar edemezdim gerçi. Mesela şu okuduklarım beni acayip kızdırmıştı.

Romeo_07: Bu çok saçma. Bu cidden saçma.

Pixie: Ne? Adamın kendini raylara atması ilk bakışta saçma gelebilir ama bence hiç de öyle değil.

Romeo_07: Bana bunu mantıklı kılan tek bir şey söyle. O zaman ben de senin için trenin altında öleceğim.

Pixie: Sana mantıklı bir sebep sunamam.

Romeo_07: Gördün mü? Yok çünkü. Bu tamamen zırvalık.

Pixie: Sunamam çünkü aşkta mantık aranmaz.

Romeo_07: Ne aşkından bahsediyorsun? Kadın onu tanımıyordu bile. Buna kendi kendine gelin güvey olmak denir.

Pixie: Sizin lugatınızda, beyefendi, bu zırvalık olsa da aslında sınıf farkının yaratmış olduğu çaresizlik ve sonu bilinen bir aşkın ızdırapları sonucu hayatına son vermiş bir adamın acı öyküsüdür. "Yaşamı boyunca asla tanışmamış olduğu yakıcı ve özlem dolu bir keder" hisseder Kontes ve bu bile François için fazlasıyla tatmin edicidir. O adam bir hiç uğruna ölmedi, aşık olduğu kadının yüreğine acı kılığına bürünerek de olsa dokunmayı başardı.

Romeo_07: Ama kadın onu asla tanımayacak ve o bir hiç uğruna ölmüş olacak.

Pixie: Bir hiç uğruna değil işte! Romeo, kaybol buradan.

Her şeye rağmen konuşmalarımız çok güzeldi. Büyülüydü. İnsanı mutlu ediyor, ruhunu ferahlatıyordu. Aşk böyle bir şey miydi? Ben bu yabancıya aşık mı olmuştum? Hisler ve düşünceler etrafımda yüsek surlar misali uzanıyor ve içeriye beni bile almıyorlardı. Geçmiş konuşmaları okurken birinin özeline girmiş gibi hissettim. Sanki okumamam gerekiyormuş gibi. Hiçbir sözcük bana ait hissettirmedi. Artık yalnızca Romeo'ya değil kendime de yabancıydım. Çözmem gereken çok fazla şey vardı ve ben bunu bir macera gibi görecektim. Ruh sağlığımı ancak böyle koruyabilirdim.

Aynanın karşısına geçtim ve iki yıl öncesine göre nispeten değişen yüzüme baktım. Elim yine eskiden çok sevdiğim saçlarıma gitti.

"Saçlarım uzayacak. Hatıralar geri gelecek ve Romeo'yu bulacağım. Ya da belki o beni bulacak." Aklıma gelen düşünceyle, bugüne kadar yazmış olduğum tüm hikayeleri bir kez daha okumaksızın tek tuşla yayınladım.

İnsanlar siteye akın etmeye başladı. Öyle yoğun bir ilgi vardı ki site birkaç dakika kilitlendi. Yüzlerce şeyi birden yayınlamıştım. Bunun bir şeyleri değiştireceğini umarak...

Tam o sırada telefonuma bir mesaj geldi.

Rüzgar: Benimle gelir misin? Sana bir şey göstermem gerek.

Yaz RüyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin