♡
tık tık tık!
gözlerimi ovuşturarak aniden açtım ve bakışlarımı odada gezdirdim. üzerine uzandığım kanepenin önünde duran televizyon hâlâ açıktı ve bütün salona ışık yayıyordu, kolumu kaldırarak saate baktım; 01.47'ydi.
"bu ne a-"
tık tık tık!
kapının tıklatılmasında ısrarcı olunduğunu anladığımda gözlerimi o tarafa çevirdim. ne oluyordu ya?
küçük bir esnemeyle kanepeden kalktım; yumuşak, bacaklarıma dolanmış mavi battaniyeden kurtuldum ve uyku sersemliği sebebiyle oluşan paytak adımlarla kapıya yöneldim.
"var ya, her kimsen seni..." sessiz, fısıltılı konuşmam başka bir ses tarafından kesintiye uğradı.
"bekle, saat neredeyse iki olmuş! harbiden aptalım, muhtemelen uyuyor olmalı." kapının diğer tarafından -kendini- azarladığı bu fısıltıyı duymuştum.
birtakım hışırtı sesleri de duyduğumda kapıyı açtım; yurdun koridorundaki lambanın aydınlattığı gitmeye hazırlanmış silüeti arkasını dönmüştü şimdi.
"merhaba?" uykudan yeni kalktığımdan sesim boğuk ve kısık çıktı.
hızla bana döndü ve üniversitede derslerde falan en az bir kez gördüğüm, uzun boylu, mavi pijama takımının üzerine siyah bir ceket giymiş bir adam ortaya çıktı. beyaz çoraplı ayakları eşofmanının paçalarının altından görünüyordu ve siyah renkteki saçları da başının etrafında garip açılarla uzanıyordu.
"ah, selam?" dedi, muhtemelen kendini soktuğu bu durumdan utanıyor haldeydi.
gözümdeki son uyku damlasını da gözlerimi ovuşturarak attım ve sordum: "ne istemiştin?" ve yemin ederim ki bu kadar kaba görünmek de istemezdim, ama yorgundum, ve kibarlık seviyem de henüz tamamıyla dolmamıştı.
ayrıca kasıtlı olarak kaba davranmadığımı anlamış gibi görünmesine de minnettardım.
"merhaba, ben namjoon ve sadece- biliyorum saat çok geç ve uyandırdığım için de üzgünüm, yani birbirimizi tanımadığımızı falan da biliyorum ama..." gevezelik etmeye başladığında bunu kesmesi için söze atıldım.
"jimin," sıkışmak için elimi uzattım. "tanıştığıma memnun oldum."
tereddütle elini uzattı ve el sıkıştık.
"şimdi tanıştığımıza göre lütfen devam et."
"yani, pekâlâ..." elinde küçük bir kutu veya bir tür konteyner gibi görünen bir şeyle oynamaya başladı. "sadece... garip görüneceğini biliyorum ama..."
"muhtemelen çok da garip değildir, söyle gitsin." bir yandan da gecenin ikisinde kapıma gelmesini gerektiren konunun ne olduğunu merak ediyordum.
"tamam, seninle ilgili bir dedikodu duydum ve eğer bu doğruysa gerçekten bana çok yardımcı olurdu..."
ah oğlum, bir dedikodu mu?
"ne dedikodusu?" merakım zirveye çıkmıştı.
"deniz-canlılarıyla-konuşabiliyormuşsun-çünkü-sen-bir-deniz-kızıymışsın." kulaklarının en uç noktasına kadar kızarırken bir çırpıda mırıldandı.
"ne? son kısmı anlayamadım, rica etsem tekrar edebilir misin?"
derin bir nefes alarak ve muhtemelen kendi içinde saygınlığını bir kenara bırakarak sözlerini daha yavaş bir şekilde tekrarladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yengeç depresyonu : nammin
Fanfictionnamjoon evcil yengeci hakkında endişelenir. ( © all rights belong to peppermintmilktae on ao3 )