"Hajime-kun. hediyelerin bugün değil ama en kısa sürede geleceğini bildirmek için huzurunudayım. birde efendim, başkan sizi görmek istiyor."
Ah,sana kaç defa söyleyeceğim. bu meseleyi bana taşıyıp keyfimi kaçırma. şurada ne güzel yeni bir şarap deniyordum.
"Efendim, bu konuyla siz ilgilenmiyor muydunuz?"
tekrar et benimle birlikte, Ran ve Shion. neymiş?
yayıldığım deri koltuktan kalktığım da karşımdaki ucube adama doğru bir iki adım ilerlemiş ve ellerimi ceplerime sokarak eğdiği başına doğru eğildim. ardından kıkır kıkır gülerek bir tane bacal arasına tekme atmış ve kapıya doğru savrulmasını izlerken kahkahalarımı tutamadan doğrulmuştum
sen de haklısın ama, Shion birilerinin kucağından inmiyor ; Ran desen.. ah, başıma ağrılar sokuyorsunuz. başkan nerede?
"T-toplantı odasında efendim."
''Koko,hadi artık.''
Çok bilmiş hanım da geldiğine göre belli ki ciddi bir şeyler konuşulacak.
''Gevşek herif. ne yapıyorsun saatlerdir? kaç kere çağırdık biliyor musun? Haruchiyo-kun, sinirlenirse karışmam.
ben onun gönlünü alırım. hem bana bu eleman yeni söyledi çağırıldığımı. bekle beni, gelince seni bir posta daha ezeceğim.
Saçlarımı aynada düzelterek daha demin kalkmış olduğum deri koltuğumdaki ceketimi üzerime giyinmiş ve başkanımızın sevdiği parfümden boynuna sıkarak sırıtmıştım. Mitsuya bana sinirli sinirli bakıyordu ama pekte umrumda değildi. o sadece beklemeyi sevmiyordu. zincirli küpelerimi de taktıktan kapıdan çıkarak ayakkabılarımızın sessiz ve kırmızı ışığın hakim olduğu, loş koridorda sesimizle ilerlemeye başlamıştık. burası gergin bir yer değildi aslında, sadece toplantı salonuna giden yol böyleydi ve biraz yürümek gerekiyordu. sonunda kapıya ulaşırken kapıdaki Mucho-san ve Benkei-san'a başımla selam vermiş ve bize açılan kapıdan ilk adımı atmıştım. gözler bize dönerken ortama şaşalı bir gülücük sunarak başkanımızın yanına gittim ve elimi ona doğru uzatarak önünde eğildim.
ah, efendim. güzeller güzeli Haruchiyo-kun. sizi beklettiğim için beni istediğiniz gibi cezalandırabilirsiniz.
''bana bir şey söylememişti. sadece uzattığı elimin içine elini uzatmıştı. ben de tatmin olmuş bir şekilde elinin üzerine bir öpücük bırakıp hemen bana ayrılan sandalyeye, meşhur piercingli Dabi-chan'n yanına oturarak herkese tek tek selam verdim.''
"Rahat duruyor musun, Hajime?"
tabiki, tabiki. son aylarda aldığımız hasilatla birlikte keyfim öyle bir yerinde ki artık odamdaki para sayıcı otomat bile imdat diye bağırıyor.
"o zaman size güzel bir haberim var. Black Dragon ile anlaşmaya karar verdim."
Bildiğimiz Black Dragon beyler. hiçbir zaman liderleriyle tanışamadık ama bize bir mektup gönderdiler. aynı iş yerini paylaşacağız.
"Neden? koskoca Black Dragon diyoruz. iş yerleri mi batmış?"
Rindou sinirle soluduğunda pür dikkat gözlerim Haruchiyo-kun ve Mitsuya arasında gidip geliyordu. bu iş bizim için değerli bir şeydi. gerçekten değerliydi ve para için bu fikre herkesi evet dedirtmem gerekiyordu.
"Adamlar batmanın eşiğindeymiş. ellerindeki paraların hepsini bize yatırıp bizden emir almaya ve altımızda çalışmaya tamam dediler. sonuçta güvememeyiz bu yüzden burada olmalarını, bizimle çalışmalarını istiyorum. yatacak yer mi yok? yemeğimiz mi yok? Koko ve Dabi bize bu işte yardımcı olacaktır. itirazı olan var mı?"
" Tam olarak nasıl bir çete bunlar? bize mi benziyorlar?"
''öyle de denebilir. patron, içlerinde kız varsa ne yapacağız?''
o işi bana bırakın. Yataklardan ben sorumlu olacağım. Dabi'de aç kalmadıklarından sorumlu olur. bir şeye ihtiyacımız olu-
"Olmasın, Koko."
Bir şey diyememiştim. bunun üzerine denecek tek şey, tamamdır patron olurdu ama ben onu da dememiş ve ayağa kalkarak kolumu öne uzatıp selam verdim. hep birlikte karşılaşayacağımız söyleniyordu. toplantı odasından ayrılırken Dabi benim yanımda yürüyordu ve Shigaraki ise ellerini kaşımakla meşguldü.
"Koko,içimde kötü bir his var. ben de sizinle gelsem, olmaz mı?"
bildiğim kadarıyla Wakasa gelmiyor. içeride kalanları bilgilendirecek. bu bizim için büyük bir fırsat beyler. birilerine göz dağı vereceğiz. o yüzden sen de gel Shiggy. sorun olmaz.
arabalara binerken herkesin özel aracı olduğu için ayrılmıştım yanlarından. gaza basarak buluşacağımız mekana gelmek çok kısa bir zaman almıştı. sözleşme kabul edilirse buradan onları kendi mekanımıza götürmek zaten işin kolay yanıydı. arabaları yan yana park ettikten sonra gözlüğümü takarak arabadan indim. ardından Haruchiyo-kun'n yanındaki Mitsuya'nın yanına dikilerek karşıdan gelen ve tek tek göz kamaştıran adamlara güneş gözlüklerimin içinden bakarak yarım ağız sırıttım. ağzı laf yapan, bu takımda hep ben olduğum için Haruchiyo-kun bana yandan bir bakış atmıştı. şu anda karşımdaki adamlardan iki tane dikkat çekeni vardı, birisi kafasında dövmesi olup saçlarını ören, iri adam ; diğeri ise tek gözünde yanık izi olup biraz daha güzel gözüken adam. bir iki adım öne çıkıp iki elimi birbirine vurduktan sonra gözlüğümü çıkartarak gelenlere selam vermiştim.
Hoş geldiniz, Black Dragon. nacizane bir şekilde bizi, Bonten'ı tanıtmak istiyorum sizlere. bendeniz, Kokonoi Hajime. giriş ücretleri veyahut geri kalan ekonomik işlerden sorumluyum. bir sorununuz olduğun da ilk bana bildirmekten çekinmeyin. patronumuz, Haruchiyo-kun sizi misafir etmekten onur duyuyor. geri kalanlarımızla zaman için de kaynaşırsınız diye umut ediyorum.
"Sözleşme şartlarını da anlat, Koko."
duyduğumuza göre, görünen bir lideriniz yokmuş. hoş olmuş olsaydı Haruchiyo-kun'n tırnağı dahi olamazdı. bunun yanı sıra eğer söylediğimiz mekanlarda kalıp birbirimize yardım etme konusunda anlaşabilirsek ateşkes yapar ve dost olabiliriz diye düşünüyoruz. eh, siz ne düşünüyorsunuz?
-Keyifli okumalar!

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Glowing in the Dark | Kokonui.
Novela JuvenilInupi dedi Hajime, o soğuk ve kan donduran sesiyle ; iyi bir yol seçmişsin.