o n y e d i

79 14 5
                                    

Hayatım boyunca aile kavramının ne demek olduğunu ya da sevilmenin nasıl bir şey olduğunu hiç öğrenememiştim. Tüm bunların nasıl hissettirdiğine dair en ufak bir fikrim bile olmamıştı. En nihayetinde annemle babamın evli olduğu zamanı bile hatırlamıyordum ve onları yan yana gördüğüm her anda da kavga ediyorlardı. Böylece artık görüşmeyi azaltıp bunu sıfıra indirdiler ve birbirlerini tamamen hayatlarından çıkarmalarına karşılık babamı gördüğüm anlar da yılda bir gibi gülünç bir rakama dönüştü.

Doğum günlerimde.

Benimle bir tek doğum günlerimde görüşüyordu. Açıkçası buna bile şaşırıyordum, önemsemediğin çocuğunun doğum gününü neden kutlardın ki? Belki de beni görmek için tek sebebin bu olduğunu düşünüyordu. Bir tek doğum günlerimde beni görmeye katlanabiliyor, biraz durduktan sonra ise yine sırra kadem basıyordu.

Sosyal medyayı çok sık kullanmazdı ama kafası esince hikayeler, fotoğraflar atıyor ve benim aksime nasıl mutlu olduğunu yüzüme tokat gibi çarpıyordu. Bir tek sosyal medya sayesinde babamdan ara sıra haber alabiliyor ve neler yaptığını, yeni ailesiyle ne kadar mutlu olduğunu görebiliyordum.

Benim suçum neydi, peki? Bu hikayede benim suçum neydi? Birbirleriyle yanlış zamanda tanışıp evlenmişlerdi ve sürpriz ben mutluluklarını bozmuştu. O zamanlar ikisi de çok gençti ve sadece eğlence arıyorlardı. Sonra bir anda ortaya çıkan çocuk ve bir evliliğin bitişi.

Daha kendileri büyüyememişken bir bebeğe bakmakla yükümlü olmak onları korkutmuştu. Zaten annem hiç bebek istemiyormuş, babam da o yaşta buna hazır değilmiş falan. Ama yine de denemek istemişler, maalesef ki.

Bu evliliğin sonucu da alkolik bir anne, yeni hayatıyla asıl mutluluğu tadan baba ve sorumsuzlukları yüzünden hayatı mahvolup melankolinin dibini vuran ben olarak kayıtlara geçmişti.

Yüzüme çarpan soğuk rüzgar saçlarımı geriye doğru savururken düşüncelerimden sıyrılarak derin bir nefes aldım. Kendimce yeni bir başlangıca adım atmışken şu anda bunları düşünmek istemiyordum. En azından ders çalışarak bu süreyi daha kısa tutmak ve aklımı dersle doldurmak istiyordum. Böylece nihayet kendime bir faydam dokunurdu.

Demir'in söylediği yere geldiğimde sakin mekanın kapısını açıp içeriye girdim. Birkaç saniye masalarda göz gezdirerek onu aradığımda olduğu yeri görünce oturduğu yere doğru attım adımlarımı ve göz göze geldiğimizde gülümsedim. "Selam."

"Selam," dedi benim gibi gülümseyerek. "Hoş geldin. Kahve söylememi ister misin, üşümüşsündür." Başımı sallayarak onu onayladığımda bir el işareti yaparak garsonun dikkatini çekti ve iki kahve söyledi.

Çantamdan gerekli şeyleri çıkararak masanın üstüne koyduğumda vakit kaybetmeden çalışmaya başlamıştık. Şu an karşımda oturup benimle konuşması ve bana bakması kalbime hiç iyi gelmiyordu doğrusu. Fakat bunu kendi içimde hızlıca aşmaya çalışıp kafamı salladım ve anlattıklarına daha çok yoğunlaştım. Onun şu an öğretmenim olduğunu düşünebilirdim. Evet, öğretmenim ve bana sadece ders anlatıyor. Benim için fazla yakışıklı ve güzel bir sese sahip olan öğretmenim.

İkimizde masada birbirimize doğru eğilip daha yakın bir pozisyon almışken biraz geriye çekilmeye karar vererek kahve bardağımı kavradım ve dudaklarıma götürerek birkaç yudum aldım. Biraz önce üşüyor olmama rağmen sıcak basmıştı ve zaman geçtikçe bunun aptalca bir fikir olduğunu düşünmeye başlıyordum.

Sonunda dersi bitirdiğimizde rahat bir nefes aldım. Kaçırdığım bazı yerler olsada büyük bir kısmını anlamıştım ve bu mutlu hissetmeme neden oldu. "Evde tekrarını yapar ve diğer kaynaklardan da soru çözersen bu konuyu halledersin." Başımı salladığımda kendi eşyalarını çantasına koymaya başlamıştı. Bende masanın üstünde kalan eşyalarımı çantama tıktığımda hesabı istemiş ve içtiğimiz birkaç kahve ile bir ara götürdüğümüz tatlının parasını vermek için elini cebine atmıştı.

Bende hızlıca çantamdan cüzdanımı çıkardığımda bana karşı çıkacağını biliyordum bu yüzden o bana bakışlarını yöneltmişken hemen konuştum. "Kendim ödeyebilirim," dedim o gelen hesaba uzanmışken para çıkararak. "Herkes kendi hesabını ödesin, böylesi daha iyi."

Başta karşı çıkacak gibi olsada başını salladı. "Pekâlâ."

Dışarı çıktığımızda soğuk rüzgar hemen bedenimi buz kesmeye yetmişti. Ellerimi montumun ceplerine soktuğumda Demir de bana dönmüştü. "Arada böyle yapabiliriz, diğer günler de okulda ders aralarında çalışırız. Umarım senin için faydalı olur. Sonra bana da ihtiyacın kalmaz zaten, bazı konuları öğrendikten sonra derslerden devam edersin çoğu hoca genel tekrar yapıyor şu anda."

İçime garip bir his yayıldı. Derslerin bitecek olma düşüncesi daha şimdiden hoşuma gitmemişti. Çünkü onunla konuşmak istiyordum, bana bakmasını istiyordum ve buna bir tek bu sayede ulaşabilmiştim. Ve bunu hemen kaybetmek gibi bir isteğim yoktu. Buna rağmen başımı olumlu anlamda sallayarak ona katıldım.

İçimde bir şeyler can çekişiyordu. Şu an bile ayrılmak istemiyordum. Onunla ders dışında bir şeyler konuşmak ve yan yana olmak istiyordum. Sürekli.

"O halde yarın okulda görüşürüz." dedi ellerini pantolonunun ceplerine sokarken. Kıvırcık saçları rüzgar nedeniyle haraketleniyordu ve her baktığımda hissettiğim gibi yine saçlarına dokunma isteği ile dolmuştum.

"Görüşürüz." Son kez gözlerine baktığım bir saniyenin ardından gitti.

Bir anlığına onun gidişini izlesemde döndüm ve yürümeye başladım. Bazen aramızdaki bu mesafeden ölesiye nefret ediyordum. Hatta çoğu zaman bundan nefret ediyorum.

Yara İzi ❧ ᴛᴇxᴛɪɴɢHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin