y i r m i b i r

75 14 3
                                    

Ertesi gün bir yanım okula gitmeyi reddetse de dün öyle indirmiştim ki yelkenlerimi, daha fazla düşmek istemiyordum. O konuşmayı ve tüm yaşananları olmamış saymak istiyordum. Unutmak istiyordum.

Önce beni hasta gibi gösteren cildimi sağlıklı bir görünüme kavuşturmak için hafif bir makyaj yaptım ve saçlarımı alttan bağlayarak topladığımda çantamı da alarak evden çıktım. Serin rüzgar yüzüme çarptığında birkaç saniyeliğine gözlerimi yumarak derin bir nefesi ciğerlerime çektim ve hiç istemesemde okula doğru adımlar atmaya başladım.

Artık ondan ders alamazdım. Ben istesem bile onun buna devam etmeyeceğini biliyordum ve bunun için üzülmeye de hakkım yoktu. Bunu ben yapmıştım. Her şeyi ben batırmıştım. Tam bana karşı duvarlarını indiriyorken eskisinden daha çok duvar örmesine ben sebep olmuştum.

Okula ulaştığımda Demir'i göremedim. Oysa bu saate kadar çoktan gelmiş olurdu. İçimi saran huzursuzlukla ilk dersi atlattığımda ise gözlerim hâlâ onun boş olan sırasında geziniyordu ve içimden bir ses bunun tek sebebinin ben olduğumu söylüyordu.

Boğazımda yumruyla oturduğum yerden doğrulup sınıftan çıktığımda bahçeye indim. Boş bir köşeye geçip oturduğumda ise şimdiden buz gibi olan bedenim ile montumu almayı unuttuğumu fark ettim ama zaman kaybı olacağını düşünerek bunu umursamadım.

Saçlarım uçuşurken bacaklarımı kaldırıp defterimi kucağıma yerleştirdim ve hep yaptığım bir şeyi yaparak içimi beyaz kağıda döktüm. Çektiğim her çizgide biraz olsun iyi hissederken durmadan çizmeye devam ettim. İçimdeki her duyguyu sayfaya dökerken önüme birinin oturduğunu fark ettiğimde kalemi tutan elim duraksadı ve ağır ağır gözlerimi kaldırdım.

Kısa kahverengi saçlara ve aynı renkte gözlere sahip olan bir çocuktu. Yüz hatları keskin, cildi bembeyazdı. Okul üniformasının bile yakıştığı çocukla göz göze geldiğimde sorgularcasına ona baktım. O ise hafifçe gülümsedi ve elinde tuttuğu montunu bana uzatarak omuzlarıma bıraktı. Bu hareketiyle daha çok kaşlarım çatıldığında ne yapmak istediğini anlamaya çalışıyordum.

"Beni hatırladın mı?" diye sordu sevimli bir gülümseme sunarak. "Hani şu kantinde düşmanınmış gibi kolunu çektiğin…" Kaşlarım düzeldiğinde o anı hatırlayarak alt dudağımı ısırdım. Demir'i o kızla görüp transa geçmiş gibi orayı izlediğim zaman endişelenip yanıma gelmişti. "Ah," Bir anlığına gözlerimi yumdum. "Bunun için özür dilerim, o an iyi bir durumda olduğumu söyleyemem."

"Anlayabiliyorum," dedi başını sallayarak. "Hiç iyi görünmüyordun. Şimdi nasılsın peki?"

Beklemediğim bu soru karşısında şaşırdığımda birkaç saniye sadece boş boş ona baktım. "Ben…" Dudaklarımı ıslattım. "İyiyim, teşekkür ederim." Önümde açık duran defteri kapatarak tekrar gözlerine baktım. "Sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim," dedi gözleri kucağımda tuttuğum deftere kaymışken. "Resim mi çiziyordun?" Başımı sallayarak onayladığımda yaslanarak sırtını duvara verdi ve bu kez buruk bir tebessüm yer edindi dudaklarında. "Ne güzel… Bir ara bende sürekli çizerdim. Özellikle bazı anlar çok iyi hissettiriyor."

"Neden çizmeyi bıraktın peki?" diye sorarken buldum kendimi. Fazla özel bir soru olmuştu muhtemelen ama sormuştum bile, geri almak için çok geçti.

Kollarını göğsünde kavuşturduğunda kasları gerildi. "Bir kaza geçirdim," dedi, yutkunduğunu hissettim. "Sağ elim de hasar gördü bu durumda. O andan itibaren de resim çizmek veya bu alanda kurduğum tüm o hayaller, hayal olarak kaldı."

Ne diyeceğimi bilemiyordum. Acısını tahmin dâhi edemezdim, onun için çok zor olmalıydı. Şu an ben bile resim çizmeden bir hayat düşünemiyordum. Gelecek planlarından ziyade öyle içselleştirmiştim ki bu durumu, kalem tutmayınca kendimi eksik hissediyordum. "Çok, çok üzgünüm. Geçmiş olsun."

Bir iç çekişle gülümseyerek başını yasladığı duvardan bana döndürdü. Gözlerimiz tekrar kesiştiğinde orada yer edinen acıyı gördüm. "Alıştım zaten artık, benim için sorun değil." En kötüsü buydu belki de, bir şeye alışmak. Acıya alışmak, üzülmeye alışmak, bulunduğun duruma alışmak, alışmak…

"Bu arada Kayra ben," dediğinde az önce düştüğü duygu havuzundan sıyrılmıştı. Gülümsedim. "Elçin."

"Elçin…" dedi ismimi tekrar edip dudaklarından dökülmesini sağlarken. "Güzel isim." Zil sesi duyulduğunda ise ayağa kalktı ve işaret ve orta parmağını kaldırıp sallayarak işaret yaptı. "Sonra görüşürüz."

Onun gibi gülümsediğimde ayağa kalktım ve o gitmeden durdurdum. "Teşekkür ederim," diye mırıldandım omuzlarımdaki montunu alıp ona geri verirken. Dudakları yukarı kıvrıldığında yanından geçip içeri girmiştim.

Yara İzi ❧ ᴛᴇxᴛɪɴɢHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin