İlgilenmiyorum

107 10 0
                                    

sinir bozucu ve iğrenç. karşımdaki bu adamla ilgili ilk gözlemim bundan ibaretti. fazlası olmadığını da aşağı yukarı tamamlayan hareketleri, daha görevin ilk anından midemi bulandırmaya yetmişti. nedenini bilmediğim bir şekilde o buradaki çoğu kişiden farklı görünüyordu. sinir bozucu bir kişiliği olduğunun farkındaydı ve bunu insanlar üzerinde kullanmak işine geliyordu. takındığı mütevazi yalakalık maskesinin kendini güçlü gösterdiğini düşünüyordu. ama yanıldığını söyleyebilirdim. bu maskesine kanan aptallar olsa da, bunu yemeyenlerin çoğunlukta olması kesinlikle muhtemeldi. akademideki ek eğitimlerden biri olan profilistlik ve suç-suçlu psikoloji kurslarına katıldığım için şu an kendimi tebrik ediyorum. tecrübemin de olması bir yana oralarda harcadığım zamanın boşa gitmemiş olması da güzeldi. Ken'in onu sinirlendirmesi, kesinlikle analizimde yanılmadığımı kanıtlıyordu.

Koridorda arkasından onu takip ederken cebimden bir sigara çıkartıp yaktım. bu lanet şey meslek alışkanlığı gibi bir şey olmuştu. bir yandan onu dinlerken bir yandan da konuştuklarından işime yarayacak kelimeleri seçiyordum. o kadar boş konuşuyordu ki, sanki bilerek kafa yormak için yapıyor gibiydi. çok, boş konuşmak manipülasyon tekniklerinin başında geliyordu ve bu sinir bozucu herif bunu çok iyi biliyor ve kullanıyordu.

sana boş konuştuğunu söyleyen olmadı mı hiç?

duyup duymamasını önemsemeden söylemiştim ama tepkisine bakılırsa duymuş gibi görünüyordu. sinir olduğu her halinden belli olsa da bunu belli etmemeye kendini o kadar adamıştı ki, onu en başından beri gözlemliyor olmasam, inanabilirdim tepkisine. gösterdiği kumarhaneyi anlatmaya başladığında dikkatimi onun üzerinden çekip içeriyi incelemeye başladım. burası tam da Wakasa-san'ın anlattığı gibiydi. Wakasa-san buraya daha önceden gönderilen ve bizden önce içeri sızan kişiydi. Sano-san gibi kıdemliydi. birkaç ay önce çetenin içine sızmış, şu an elimizdeki bilgileri edinmişti. bulundukları binaların içi, konumları. adamların profilleri. yine de yeterli gelmemişti ve biz de onun peşinden gelmiştik. gelmeden önce incelediğimiz bina planında her şey olabildiğince detaylı anlatılmıştı. sırasıyla, kumarhane, sonrasında bar, sonrasındaysa burayı işletenlerin odaları. ana binaları burası olmadığı için kaçırdıkları insanlar burada mı tutuluyordu bilmiyorum ama yine de buradan çok uzaklaştırılmış olmaları pek mantıklı olmazdı.

kalsın, ilgilenmiyorum.

bar kısmını pas geçip kumarhaneden sonra direkt odalara yöneldiğinde yüzümdeki bıkkın ifadeyle takip ettim onu. hadi ama! hangi aptal niyetini bu kadar açıkça belli eder.. benimle yan yana oda yapmak da ne? gerçi, görünüşüne ve tavrına bakılırsa buradaki çoğu kız-erkek, onun ya da onların altına yatıp sürtüğü olmaya çok hevesli gibilerdi. Hajime Kokonoi, her ne kadar işlerin o kısmıyla ilgilenmediğini söylese de aslında kesinlikle öyle değildi. buradaki birçok kişiden daha fazla buna hevesli olduğuna kalıbımı basabilirdim. ben de bu zamana kadar erkeklerden hoşlanmıştım bu yüzden niyetini anlamam hiç de garip değildi. en son bir insandan ne zaman bu kadar tiksindiğimi bilmiyorum ama sinir bozucu derecede iticiydi. odayı incelerken adımı seslendiğinde ona doğru döndüm. benden birkaç santim kısa olan adamı burunumun dibinde gördüğümde ondan uzaklaşmak için iki adım geriledim. tensel temas, tanımadığım kişilerle yakınlık hoşlandığım ve tercih ettiğim şeyler değildi. artı olarak yapan karşımdaki bu kişi olunca iğrendiğimi de söylemeden edemezdim. tek isteğin patronlarımızın anlaşması? güldürme beni! tanışalı yarım saat bile olmadan niyetini bu kadar belli eden iğrenç bir adamın sözlerine neden inanayım ki? söyleyeceğini söyle ve defol git sadece.

unutmadan, Kokonoi Hajime-san. beni kendinle karıştırma. ne senin gibi bir ayakçıyım, ne de senin gibilere meraklıyım.

söylediklerime cevap vermeden odadan çıktıktan sonra odayı kontrol ettim. açıkça her yer olmazdı belki ama odada gizli kameralar olabilirdi. temkinli olmak her şeyden önce gelirdi. kolumdaki saate baktığımda Ken'le kararlaştırdığımız saatin geldiğini fark edip odadan çıktım. yandaki odanın içinden gelen anlamsız kelimeler üzerinde pek durmadan ilerledim ve geldiğimiz yoldan ilerleyip dışarı çıktım. adamlar bana garip garip bakarlarken hepsine göz devirip yanlarından geçtim. Ken'le burada buluşmayacaktık o yüzden benim önden ayrılmam gerekiyordu ama bir yandan da endişeliydim. yine de planı bozmak gibi bir niyetim yoktu.

tam araba çöplüğünden çıkacağım sırada karşıma dikilen yaklaşık veş kişiyle duraksadım. etrafataki kalabalığın gözleri yavaş yavaş üzerimize çevrilirken ifademi bozmadım. Mitsuya-san ve onun yardımcısı Hakkai. tanımadığım birkaç kişi daha sert bakışlarıyla karşıma dikilmişlerdi. şu anın gerçekçiliği karşısında ondan gerçekten korkabileceğimi fark etmiştim.

"siz yenilersiniz anlaşılan. Black Dragon, ha?"

evet.

"bugün ilk gününüz diye size dokunmuyorum ama bir dahaki sefere Haruchiyo-san'ın karşısına hediyeniz olmadan çıkmayın."

...

"mit-chan şunların kıyafetlerine baksana, bunların kedisi hediye olarak alınır!" (a-öylesine biri)

"mit-chan ne lan! doğru konuş! mitsuta-san diyeceksin!" (h)

"hakkai, saçma sapan hareketler yapma."(m)

bitti mi, gidebilir miyim?

"ondan önce.."(m)

aramızdaki mesafeyi birkaç küçük adımla kapatıp iyice yanıma geldikten sonra cebinden bir deste para çıkardı ve ceketimin yakasındaki cebe sıkıştırdı. herkes onun hareketlerini nefesini tutmuş izlerken ben de bilerek yüzüme kızgın bir ifade yerleştirdim.

ne yaptığını sanıyorsun sen?

"hemen alınma canım. hoşgeldin hediyesi olarak veriyorum. merak etme, yanına gelmeden önce liderine de yüklü bir miktar verilecek. gidelim!"

wakasa-san ve yanındakiler yanımdan ayrıldıktan sonra ellerimi tekrar cebime sokup sonunda bu çöplükten çıkabilmenin sevinciyle derin bir nefes aldım. daha ilk gün olmasına rağmen bir sürü şey olmuştu ve eğer acemi bir polis olsaydım, işi çoktan batırmıştım. herkesin ayrı ayrı iğrençliğini haykırdığı bu yerden uzaklaşıp Ken'le sözleştiğimiz köprüye kadar yürüdüm. yaklaşık 1 saat kadar bekledikten sonra Ken de yanıma gelmiş ve oturduğum yere kendini bırakmıştı yorgunca. onu en son ne zaman böyle gördüğümü hatırlamıyorum.

"ölüm gibiydi."

yüzünden belli oluyor. pek fazla böyle görmem seni. ne oldu orada?

"dönelim, anlatacağım. senin nasıldı? o herif.. hiç normal durmuyor. özellikle sana karşı."

o kadar kısa sürede fark ediliyor mu? merak etme, sorun yok. halledemeyeceğim bir şey değil. hem, mitsuya-san sayesinde eliboş dönmedik. dinlendiysen, gidelim ve toplantı yapalım.

"gidelim."

bakalım bizi neler bekliyor..


-Keyifli okumalar!



Glowing in the Dark | Kokonui. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin