Beyaz kâğıda yazdığım cümlelerin, kulağıma dolan piyano sesiyle dans ederek havaya karışmasını izliyorum. Notalar, cümlelerimin ellerinden tutuyor ve onları dans pistine sürüklüyor, saatlerce de ellerini bırakmıyor. Ben de bu sırada fark ettirmemeye çalışarak cümlelerimin yakalarına tutunuyor ve notaların sahibini bulmaya çalışıyorum ama asla başaramıyorum. Sonra abimin adımı seslenişini duyuyorum."Saphire, biraz ara ver."
Bunu duymam ile kendime geliyor ve başımı tekrardan önümdeki kâğıtlara gömüyorum. Saçlarım darmadağınık halde, gözlüğüm burnumun ucundan düşmek üzere ve muhtemelen gözlerimin altları simsiyah. Bunları umursamıyorum ve kalemimi kâğıdın üzerinde dans ettirmeye başlıyorum. Piyanonun yumuşak sesi hâlâ odamı doldurmakta.
Abim önümdeki kâğıdı çekip alıyor ve kalemim kâğıtta uzun bir çizik bırakıyor. "Yazmam gerek," diyorum ve doğrularak abimin elindeki kâğıdı almaya çalışıyorum. "Günlerdir hiçbir şey yapamadım."
Abim kâğıdı rulo haline getiriyor ve pantolonunun arka cebine sıkıştırıyor. "Dışarı çık ve biraz hava al. Bu gidişle fotosentez yaparak yaşamaya başlayacaksın."
Abim bunu söyleyerek kâğıdımla beraber odamdan ayrılıyor. Ben de derin bir iç geçiriyor ve giyinecek bir şeyler bulmak için ayağa kalkıyorum.
Yeşil ceketimi üzerime geçirirken artık piyanonun sesini duymadığımı fark ediyorum. Dışarı çıkacağım sırada piyanonun çalacağı melodileri duyamayacağım için üzülüyorum ama bir taraftan da dışarı çıkmam gerektiği konusunda abimi haklı buluyorum.
Apartmanın demir kapısını kapattıktan sonra bileğimdeki saate bakıyorum. Henüz daha yeni akşam olmuş, dükkânların kapanmasına birkaç saat daha var. Bunu bilerek en yakındaki markete doğru yürüyorum.
Markete girdiğim andan itibaren terk derdim soğuk kahvemi alıp hızlıca kasadan geçmek oluyor çünkü kasada neredeyse her zaman orada duran asık suratlı, hayattaki tek amacı barkod okutmak olan o kadını görmek istemiyorum.
Görmüyorum da, kasada burada yeni olduğunu düşündüğüm, benim yaşlarımda görünen bir genç duruyor. Hızlı adımlarla kasaya yaklaşıyorum ve gencin gözlerini hafifçe kısarak parmaklarını havada bir düzen içerisinde hareket ettirmesini izliyorum. Parmaklarını hareket ettiriş şekli piyano çalıyormuş gibi. Sesi odama dolan o piyanoyu hatırlıyorum.
Her zamanki tek kelime etmeden ürünü kasaya koyan depresif genci bu seferlik bir kenara atıyor ve samimi görüneceğini düşündüğüm bir gülümseme takınıyorum. "Merhaba," diyorum. Genç sesimi duyunca irkiliyor.
Bir süre şaşkın bir yüz ifadesiyle yüzüme bakıyor ve sonra bir "merhaba" mırıldanarak elimdeki kahveye uzanıyor.
Kendimi, "Piyano mu çalıyorsun?" diye sorarken buluyorum. Genç, barkodu okuttuktan sonra bir süre bekliyor ve cevap olarak sadece başıyla onaylıyor. Konuşmak istemediğini ya da utangaç biri olduğunu düşünüyorum. Kahvenin parasını ödeyerek kasadan uzaklaşıyorum. Dışarı çıkmak için kapıyı itmeden önce gencin konuştuğunu duyuyorum.
"Piyano dinlemeyi sever misin?"
Konuşuyorum ama ona yüzümü dönmüyorum. "Evet. Karşı komşum güzel piyano çalar, sesi odama kadar geliyor. Yazılarımı yazarken dinlemeyi seviyorum."
"Çok güzel," diyor genç. "Ben de piyano çalıyorum. Yarın akşam resitalim var. Acaba gelmek ister misin diye soracaktım."
•••
Kasiyer gencin teklifini kabul etmeme rağmen, ertesi sabah abimin masama bıraktığı davetiyeyle başta kafam karışıyor ama fikrimi hemen değiştiriyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
piyanist
Romanceçaldığın piyanonun tuşları, kalbimdeki aşık kaldırım taşları ©epainosen oneshot