hayatım boyunca uğruna yazabileceğim kadar derin tutkuların peşinden koştum, tüylerimi diken diken edebilecek hislerin, bana benliğimi sorgulatacak fikirlerin, bir serap gibi yaklaştığımı sandıkça gözden kaybolan özgürlüğümün... koştum, koştum ve koştum.
yoruldum, durdum, vazgeçtim, hayal kırıklığımı hırsa çevirmeye çalıştım, olmadı (neticede ben tembel bir adamdım), sonra bir gün bir çıt sesi geldi, yeniden koşmaya başladım. içten içe başaracağımı düşündüm lakin hayal kırıklığı kaçınılmaz sonum oldu. bütün başarısızlıklarımı, yenilgilerimi, çaresizliğimi koltuk altımdaki çuvala doldurup sırtlandım. neticede içinden kan damlayan bir çuval oldu sırtımda, gittiğim her yere taşıdım onu. üstümü başımı berbat etmesine müsade ettim, bu beni daha da mağlup hissettirdi. kendime acımayı öğrendim, harika deneyimdi desem yalan söylemiş olurum lakin epey rahatladım. misyonsuz yaşamayı kendime düstur edindim. evreni kucaklayan kaosun içinde hayatta kalmayı, savaşmak yerine erimeyi öğrendim. eriyip etten, cehaletten, sıradan telaşlardan, yüzde iki virgül atmış beş faizlik konut kredisinden, memur maaşından ve sömürülmek için can atan donmuş bir beyinden meydana gelen bir kütle olmayı...
hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağımı düşünen yanımı öldürmeye çalıştım, benim canımın dünyanın bilmem kaç kilometre ötesindeki bir insanın canından daha kıymetli olmadığını gördüm, anladım, sindirdim.
halbuki önceden kendimi önemli birisi sanardım, bir amacım olmalıydı. yazmalı, iç gıdıklayan ikircikli şeyler hissettirmeliydim insanlara. öyle ya fikirlerim ölümsüz olacaktı, bir iz bırakacaktım insanların kalplerinde, zihinlerinde. hem başka türlü nasıl yaşardı ki insan? kendini bir bok sanmadan nasıl yaşanırdı?
varlığını başkalarınınkinden üstün görerek değerli hisseden bir insandan daha sıradan ne olabilirdi? şu dünyada bir bok olduğunu sanıp yaşama amacı bu olan insanlardan çok bir şey yoktu ki. bu da beni nereden baksan sıradan bir adam yapıyordu. öyleyse bir bok olmadığımı kabullenip sıradan bir insan olduğumu düşünmem bile beni sıradışı yapmaya yönelik beyhude bir çaba değil de neydi?
ikileme bakın ki bir yanım sürekli "herkes gibi" olmadığımı, özel olduğumu fısıldıyordu kulağıma. masamın üzerindeki mantar süslemesi, yatağımın yanı başındaki sarmaşığım, her gece bakıştığım tavanımdaki çatlak... hepsi de bana ait şeylerdi. bir başkası onlara asla benim yüklediğim anlamı yüklemeyecekti. feci derecede tanınmak, bilinmek, görülmek istiyordum. fikirlerimi duyurma isteği içimdeki alevi harlıyor, kalbimin heyecanla çarpmasına sebep oluyordu. bir süre sonra sesimi yutmak öyle kanıma dokunmaya başladı ki bir market sırasında önüme kaynayan adama canhıraş bağırırken buldum kendimi. susacağımı varsaymış olması delirtmişti beni.
dahası neredeyse susacak olduğumu fark etmek tokat gibi çarpmıştı suratıma. bu yüzden yeniden yazmaya karar verdim, bütün sıradanlığıma rağmen sesimi çıkartmak için. onu öyle uzun zamandır kullanmıyordum ki hala var olup olmadığından dahi emin değildim lakin kararımı vermiştim bir kere. böylece yolculuğum başlamış oldu ve işte karşınızdayım!
işbu eser, tanıdığım, tanıyamadığım yahut tanımaya gücümün yetmediği gönül maceralarıma dair bir yazı olup hiçbir ticari kazanç barındırmamakla beraber yalnızca hikayelerimi ölümsüzleştirmeyi amaçlamaktadır.
kıyamet koşullarına, hayatta kalmaya, tek bir filiz biten çorak topraklara, haydutlara, asil ruhlara, umuda, ateşe; en çok da ölüme ve yaşama, ama özellikle yaşamaya armağan edilmiştir.
yoonoh hepinize keyifli okumalar diler.merhabalar,
bir süre önce fark ettim ki acı ve öfke, yazmak için harika motivasyonlar. zaten hepimiz öfkeli olmalıyız özellikle de şu sıralar ancak aramızda yüreğine karanlık hisler bulaştırmayan nazik ruhlar varsa onlara en samimi hislerle hayranlık duyduğumu da belirtmek istiyorum. herkesin acısını dışarı vurmak için farklı yöntemleri var bu yüzden umarım böyle bir zamanda kurgu yayınladığım için hakkımda kötü şeyler düşünmezsiniz. hepimize geçmiş olsun diyorum, deprem ülkemizin değil dünyada yaşayan herkesin gerçeği ancak ne hikmetse ölüm bize has bir gerçek. artık eleştiri yapmak dahi gelmiyor içimden, sadece yazacağım. umarım siz de acınızı hafifletme yolları bulabilirsiniz.
hepinize teşekkürler ve tebrikler.
koca bir alkış, ciddiyim, burada hayatta kalabildiğiniz için hepinizi tebrik ederim. son olarak da sizi seviyorum, lütfen güvende kalın. (bugün ne mantarlar var ne gökkuşağı ne de ayçiçekleri, bir hafta sonra bu olanları da unuttuğumuzda geri gelmiş olurlar elbet.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yoonoh
Randomişbu eser, tanıdığım, tanıyamadığım yahut tanımaya gücümün yetmediği gönül maceralarıma dair bir yazı olup hiçbir ticari kazanç barındırmamakla beraber yalnızca hikayelerimi ölümsüzleştirmeyi amaçlamaktadır. kıyamet koşullarına, hayatta kalmaya, te...