Olduğum yerde donakaldım. Rüzgar ise ilerlemeye devam ediyordu. Birkaç adım attıktan sonra arkasını döndü ve bana gülümsedi. O an bu gülüseme o kadar yersiz ve sinir bozucu gelmişti ki gülümsemesinin solmasını diledim. Çok sinir olmuş ve şaşırmıştım.
"Sen ciddi misin?"
"Bugüne kadar sana hiç yalan söyledim mi?"
"Bilmem, bay çok bilmiş. Söylediysen de hatırlamıyorum. Hafızamı kaybettim ben, unuttun mu?"
İstediğim oldu ve yüzü düştü. Bu kez de içten içe pişman oldum. Ama bu çocuk da her şeyi pat diye söylüyor ve benden bunları normal karşılmamı bekliyordu.
"Detay verecek misin yoksa okula gidip kendim mi öğrenmeliyim?"
"Sakin olur musun? Hafızanı kaybetmiş olmanı bile kaldırabiliyorsun ama benim söylediğim her şeye sinirleniyorsun. 'Sınav stresini yaşamadan üniversiteye geçtim, ne güzel.' diye sevinen de sensin, tiyatroda rol alacağını öğrendiğinde eli ayağına dolaşan da." Omuzlarımdan tutup gözlerimin içine baktı.
"Yapabilirsin, Miray. Tek yapman gereken kendin olmak. Juliet'i ruhunda hissettiğini ve her şeyinle ona bürünmenin senin için ne kadar kolay olduğunu biliyorum. Bir kez denediğinde sen de bunu anlayacaksın."
Ben de yukarı, onun gözlerine baktım. Kaşları hafif yukarı kalkmış, rüzgarın etkisiyle saçları geriye doğru havalanmış ve alnı açılmıştı. Kaşlarının üzerine döküldüğünde kesinlikle daha iyi görünüyordu ama bu hali de gayet hoştu. Ne diyebilirim ki? O bana böyle güven verici bir şekilde bakarken sakinleşmemek elde değildi.
"Basketbol koçluğu yaptın mı daha önce?"
"Öğretmen, polis ve şarkıcı olabilirim ama hayır, basketbolla pek aram yoktu." O gülüyordu ama benim kafam karışmıştı.
"Polis mi? Şarkıcı mı?" Elini omzuma attı ve beraber yürümeye başladık. Benim kaşlarım kafa karışıklığından çatık, ağzım hafif aralıktı. Bu saçma ruh halimden faydalanıp elini omzuma atmasının hesabını daha sonra soracaktım. Takımına son taktikleri veren antrenör misali hararetle konuşmaya başladı.
"Bırak şimdi bunları. Sana biraz oyundan bahsedeyim. Romeo'yu oynayan arkadaşımız bir üst sınıftan, Kerem. Çok da önemli değil."
Durup geri çekildim.
"Önemli değil mi? Adam Romeo."
"Ya ne Romeo'su..."
"Ne?"
"Adam Romeo, Romeo olmasına da, bu oyunun yıldızı kesinlikle Juliet."
"Bak işte burada yanılıyorsun." dedim işaret parmağımı yüzüne doğru sallayıp.
"Romeo, 'Ver bana günahımı geri.' deyip cesurca Juliet'i öpmese; 'Orası doğu, Juliet ise güneşi.' diyerek kızın balkonuna tırmanmasa, ona evlilik teklifi etmese bu aşk hiçbir zaman yaşanmazdı. Eminim Juliet elini çenesine dayayıp Romeo diye sayıklar fakat kılını bile kıpırdatmazdı."
"Juliet'e bu öfken niye?"
Silkinip kendime geldim. Sanki az önce konuşan başkasıydı.
"Gerçekten neden bu kadar sinirlendiysem..."
"Her neyse, gördüğün gibi replikleri ezbere biliyorsun. O yüzden sorun yaşayacağını sanmam."
"Söylemesi kolay..."
"Haklısın, eminim oynaması zor olacaktır. Seni en ön sıradan izleyeceğim."
"Şimdi beni daha da endişelendirdin." Heyecanımı biraz olsun atabilmek için hızla yürümeye başladım. Benimkinden daha büyük adımlarıyla kolayca bana yetişti ve hararetli bir konuşmaya daha giriştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaz Rüyası
ChickLitBence insan senin de dediğin gibi, bir ruha aşık olmalı. Normal hayatımda gördüğüm yüzlerce insana rağmen ben, hiç tanımadığım, hiç bilmediğim; ama düşüncelerine ve hislerine hakim olduğum biri hakkında düşünmeyi daha çok seviyorum. Zihnimin seninle...