Ne kadar olduğunu bilmediğini bir zaman aniden kapının çalınmasıyla uyandım. Yataktan kalktım ve,
"Kim o?" diye sordum.
"Benim Prenses Stella Rosa. Müsait misiniz?"
"Girebilirsin."
Kadın içeri girdi ve
"Akşam yemeği yaklaşıyor ve hazırlanmak istersiniz diye düşündüm. Hazırlanmanıza yardımcı olayım mı?" dedi nazikçe
"Evet, elbiseleri getir seçeyim." dedim.
Evelina cidden bunu dedin mi? Sanki bir prensmiş gibi davrandım. Kaba mı oldu yoksa? Nasıl davranmalıyım ki? Aaah hakkımda kötü kalıplar, etiketler olsun istemiyorum. İçimde mi vardı bu prenses ruhu? Bi' anda kendimi tamamen farklı biri gibi hissetmiştim. Tamam, artık hareketlerimi sorgulamayacağım ve tam anlamıyla sanki hep prensesmişim gibi davranmaya başlayacağım.
Kadın, sürüklenebilir tahta bir askıyı yatağımın önüne getirdi. Dolaptan en güzel en zarif elbiseleri teker teker askıya koydu.
"Hangisini beğendiniz?" diye sordu kadın.
Hepsi mükemmeldi, yine. Çok düşünmeden Altın sarısı-beyaz bir elbise seçtim. Dikkatimi çeken, Eteği bileğime kadar geliyor ve ortasında eteğin etrafını saran çok zarif duran dalgalı bir daireyi andıran altın kumaşla beraber kumaşın her dalga yerinde altın sarısı kurdeleler vardı. Dokumaları ve arkasından sarkan desenli tül beyazdı.
Yanlardan arkaya uzanan tülün yan kısımlarındaki dalga kısımda da kurdeleler vardı.Kadın diğer elbiseleri geri yerleştirdi ve bu elbiseyi giymem için bana yardım etti. Kadın yatağın yanındaki aynalı yerden bir çift uzun beyaz eldiven ve çeşitli takılar çıkarttı. Eldivenleri giydiğimde bileğimin 1,2 santim üzerinde duruyordu. Bileğimin olduğu kısımda bir altın kurdele ipiyle bileğimi sarıyor, yanda bir kurdele şeklini alıyordu. Bileğimden geri kalanı dalgalı bir şekilde devam ediyordu.
"Bu takılardan hangisini tercih edersiniz?" dedi kadın.
Altın bir küpe seçtim ve çok ta abartılı olmayan altın ve beyaz karışımı çelengi toka.
Kadın saçımın önden iki tutamını ördü ve arkada birleştirerek tokayı taktı.
"Teşekkürler" dedim ve odadan çıktım. Merdivenlerden teker teker indim. Mümkün olduğunca zarif ve hassas davranmaya çalışıyordum. Yemek odasının yerini bilmiyordum açıkçası. Birkaç hizmetçi alel acele bir yere gidiyordu. Merak ettim ve onları takip ettim. Daha doğrusu sadece birkaç adım yürüdüm ve nereye gittiklerine baktım. En aşağı kata o koca aralıkta yandaki odaklardan birine gidiyorlardı. Merdivenlerden indim ve o odaya doğru yürüdüm. İşte o zaman fark ettim. Yemek odası karşımda duruyordu.
Yemek odası diye düşündüğüm o odaya girdim. Uzun bir masa eşliğinde ortada çeşit çeşit yemek vardı. Dük tam olarak karşıya oturmuş ve yanlarda da soylu diye düşündüğüm kişiler oturuyordu. Dükün tam karşısına oturmak istememiştim. Bu yüzden tam karşısının bir yan yerine oturdum. Bu sırada dük öksürdü ve Veliaht Prens'i yokladı etrafta.
"Prenses Stella Rosa birazdan yemeğe başlayacağız. Oğlum Zack'ın gelmesini bekliyoruz" dedi dük.
Bunun ardından odaya Prens olduğunu düşündüğüm biri girdi. Yüzüne direk olarak baktığımda şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Veliaht Prens Zack ormanda gördüğüm kişiydi! Şu an daha soylu bir şekilde giyinmişti...
Acaba ormanda tesadüfen Veliaht Prensi görme ihtimalim neydi? Yüzde bir, belki iki? Ah bazen bu şans, çok şanssız olmamı sağlıyor.
"Hoşgeldin oğlum, Prenses Stella mektubunun üzerine geldi." dedi dük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Ay Prensesi 🌙
Historical FictionEvelina kendi gibi yaşamıyordu. Bunca zaman sözde ailesinin yanında onların ellerinde, onların kendisi için kurduğu hayatı yaşamıştı. "𝘈𝘳𝘵ı𝘬 𝘬𝘦𝘯𝘥𝘪 𝘪𝘻𝘭𝘦𝘳𝘪𝘮𝘪 𝘣ı𝘳𝘢𝘬𝘮𝘢𝘬 𝘪𝘴𝘵𝘪𝘺𝘰𝘳𝘶𝘮 𝘣𝘶 𝘩𝘢𝘺𝘢𝘵𝘢." dedi Yıllar sonra...