Karanlık ve ıssız sokaklardan geçip caddeye ulaştım. Yanımdan yürüyüp giden, dükkanların önünde duran insanlar bana bakıyordu. Yüzyıllar öncesinden fırlayıp gelmiş bir deli gibi görünüyordum ama en azından güzel bir deliydim. Saç ve makyajım için epey uğraşılmıştı. Kendimi bulabildiğimde uzun merdivenlerin ortasında öylece oturuyordum. Hatıraların ağırlığı altında eziliyor, benliğimi kaybedip saniyesinde geri buluyordum. Bu çok garip ve bir o kadar da korkutucu bir duyguydu. Rüzgar'ı hatırlamak, onun bendeki yerini nihayet idrak etmek canımı öyle yaktı ki elimle göğsüme vurup durdum. Ona hiç o gözle bakmamış olmam; ama bunca zamandır sevdiğim ya da sevdiğimi sandığım o gizemli yabancının ta kendisi çıkması kalbimi inanılmaz yoruyordu.
Kaç saat ağladım bilmiyorum, bana günlerdir burada oturuyormuşum gibi geliyordu ama muhtemelen çok fazla zaman geçmemişti. Zihnimi boşaltmaya gayret ediyor, düşünmemeye çalıştıkça daha da deliriyordum. Hafızamın birdenbire geri gelmesi beynimde hasara yol açar mıydı acaba? Kendi kendime konuşurken kafamdan böyle abuk subuk düşünceler de geçiyordu. Ne yapacağımı, nereye gitmem gerektiğini hiç bilmiyordum.
Kaybolmuştum ve kendimi ben bile bulamıyordum.
Ama Romeo bulmuştu.
Yine.
Hıçkırıklarımın kesilip gözyaşlarımın nihayet dindiği bir anda uzaklardan sesini duydum. Bir an hayal mi görüyorum diye düşündüm. Acaba bu da zihnimin bana oynadığı aldatıcı bir oyun muydu? Birlikte yıldızları izlediğimiz bir ana ait, öylesine bir cümle mi çalınmıştı kulağıma? Yoksa bu gelen gerçekten o muydu?
Merdivenlerin aşağısında, nefes nefese dikiliyordu. Buğulu gözlerim onu net görmemi engellese de hızla inip kalkan göğsü dakikalardır dur durak bilmeden koştuğunu gayet net gösteriyordu.
"Miray!"
İsmimi söylemeye nasıl cüret edebiliyordu? Bunca zaman beni aptal yerine koyduktan sonra nasıl...
"Hemen arkandan çıktım ama izini nasıl bu kadar çabuk kaybettirebildin? İnsanlara yolda bir Juliet görüp görmediklerini sormak zorunda kaldım."
Saçma sapan konuşmalarına tahammülüm kalmadığı için ayağa kalktım. Arkamı dönüp gidecekken aşağıdan bağırdı.
"Miray, gitme! Beni bir dinle."
Merdivenleri çıkmaya devam ettim. Arkamdan geldiğini duyabiliyordum. O an tek istediğim şey yalnız kalmaktı. Dünya üzerinde görmek istediğim son insan peşimden geldiği için sinir katsayım durmadan artıyordu. En sonunda arkamı dönüp bir elimle eteğimi toplarken diğer elimle durmasını işaret ettim.
"Sakın," dedim bağırarak, "yaklaşma!"
Birkaç adım geriledi ve iki elini teslim olur gibi havaya kaldırdı.
"Tamam, burada duracağım. Ama lütfen beni dinle."
Arkamı dönüp çıkmaya devam ettim.
"Bir kez olsun Pixie! Lütfen..." Böyle deyince durdum. "Daha fazla yaklaşmayacağım. Sen de orada kal, yeter ki bir kere dinle beni. Açıklamama izin ver."
İçimde onu dinlemek, neden böyle yaptığını sormak ve beni ne kadar hayal kırıklığına uğrattığını yüzüne haykırmak isteyen tarafım öyle ağır basıyordu ki içimdeki bu aptal ve saf kızı öldürmek istiyordum. Kafamdaki aşka inanan Juliet, "Dinle!" diyordu. "Deli gibi kalmak istiyorsun, dinle işte."
Tekrar ona doğru döndüm. Üzerinde Romeo kostümü varken ona bakmak daha da zordu. O yüzden olduğum yere oturup korkuluklara yaslandım ve kafamı başka yöne çevirdim. Hiçbir şey söylemeden konuşmasını bekledim. Olduğu yerde kollarını iki yana sarkıtmış, her şeyini kaybetmiş bir adam kadar çaresiz görünüyordu. Yüzündeki pişmanlık ifadesini ona bakmasam bile görebiliyordum.
"Bu kadar kızacağını tahmin etmiştim. Sana yazmamak, onca zaman seninle konuşmamak benim için de zordu, inan..."
Karşılık vermeden duramayacaktım. Bir şeyler söylemek, içimi dökmek zorundaydım. Kafamı hışımla ona çevirdim.
"Sen, benimle konuştun!" dedim 'sen' kelimesini vurgulayarak. "Ben olduğumu bilerek, Pixie ile konuştuğunu bilerek..."
"Sana yazmak istedim, Miray. Yemin ederim denedim."
"Neden yazmadın o zaman? Başıma gelenleri biliyordun. Sonrasında ne kadar zorlandım haberin var mı? O iki hafta hiçbir şeydi, Rüzgar. Senin bana yaşattıkların daha zordu. Terk edilmek, tam da bağlandıktan sonra yarı yolda bırakılmak çok daha yaktı canımı!" Gözyaşlarım kelimelerime karışıyor, nefes almakta zorlanıyordum.
Bir eli belinde, diğer eliyle yüzünü kapatıyordu. Sonra çaresizce ağlamaya ve bağırmaya başladı. Sesinin titremesi canımı inanılmaz yakıyordu ve bundan nefret ettim.
"Beni, sevmeni istedim Miray! İnternetten tanıştığın aptal bir anonimi değil..."
"Ona nasıl öyle dersin? Kendine bunu nasıl yaparsın?"
"Özür dilerim, tamam mı? Aptal aşk saçmalıklarına inanmadığım için özür dilerim. Ama sen beni görmüyorken kim olduğunu bile bilmediğin birine aşık olmanı daha fazla izleyemedim. O şerefsiz seni alıp götürdüğünde hiçbir şey yapamamak..." Derin bir nefes aldı. Sakinleşmeye çalışıyordu fakat pek başarılı olamadı. Öncekinden daha şiddetli bağırdı.
"Allah kahretsin, hata yaptım işte. Ama sen de beni anla. Ben senin Rüzgar'ı sevmeni istedim. Anonim bir Romeo'yu değil. Ama sen beni hiç görmedin. Sana kaç defa..." Konuşmakta zorlanıyordu. Kelimeleri kesik kesik çıkıyor ve doğru düzgün nefes bile alamıyor gibiydi. Ben ise gözyaşlarını tutmaya çalışmakla meşguldüm.
"Kaç defa yaklaşmaya çalıştım. Beni sevmen için uğraştım, asla pişman değilim. Yine uğraşırım, beni sevmen için elimden gelenin fazlasını yaparım. Ama sen benden böyle nefret ederken olmaz... Miray, ne olursun affet beni."
Çenemin titremesini engellemek için dudaklarımı parçalarcasına ısırıyordum. O karşımda böyle çaresizce ağlarken elimden başka bir şey gelmiyordu.
"Yemin ederim deli gibi aşığım sana! Sensiz yapamam, Miray. Sensiz olamam."
"Sen de kararsız ay üzerine yemin edenlerdensin! Ama ben Juliet gibi, kararsız biri için canımı feda edecek kadar aptal değilim. Senin için ne acı çekeceğim ne de öleceğim. Beni daha fazla üzmene müsaade etmiyorum. Ve seni affediyorum. Şimdi beni hayal kırıklığımla yalnız bırak."
"Gitme! Seni seviyorum. Sana çok alıştım, Miray ne olur yapma böyle..."
"Ben de Romeo'ya çok alışmıştım! Ama o tek bir kelime bile etmeden çekip gitti. Üstelik ben iki yıl boyunca acı çekerken kendisi haberim olmadan benimle pek keyifli vakit geçirdi. Yalan üzerine kurulan şeylerin ne anlamı var ki? Dürüstlük erdeminden yoksun biriyle tartışacak başka bir şeyim yok. Bahanelerini kendine sakla. Sevdiğin şeyden mahrum kalmanın ne demek olduğunu tecrübe et de öğren!" Artık ağlamıyordum. "Juliet tarafından Verona'dan sınır dışı edildiniz. Cezanız ebedîdir!"
Böyle deyince güldü ve ben eteklerimi toplayıp uzaklaşırken arkamdan neşeli neşeli bağırdı.
"Juliet'in kalbinden sürülmedikten sonra her ceza kabulümdür. Binlerce kez iyi geceler sana!"
Kalbimden gelen bir ses, "Binlerce kez beter olsun gece, senin ışığın yoksa." diye cevap verdi. Ama Rüzgar bu cevabı duymayı henüz hak etmiyordu. Daha gitmesi gereken çok yol vardı.
Ben giderken o büyülü sesiyle şarkı söylediğini duydum.
"Sen benim başıma gelen en güzel şey! Anlamı yok, anlamsız sen yoksan her şey..."
Yanağımdan süzülen son damlayı da elimin tersiyle silip gülümsedim. Beni kandırması bu kadar kolay olmayacaktı, hayır, direnecektim. Büyüsüne kapılmamalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaz Rüyası
Chick-LitBence insan senin de dediğin gibi, bir ruha aşık olmalı. Normal hayatımda gördüğüm yüzlerce insana rağmen ben, hiç tanımadığım, hiç bilmediğim; ama düşüncelerine ve hislerine hakim olduğum biri hakkında düşünmeyi daha çok seviyorum. Zihnimin seninle...