"Eşcinsellik, barbarlar tarafından ve aynen büyük fikirleri kölelerinin öğrenmesi açıkça liderin işine gelmediği için felsefeyi sevmedikleri gibi, eşcinselliğin yaratma eğiliminde olduğu güçlü dostlukların ve ateşli aşkların da liderin işine gelmediği despot hükümetlerin yönetimi altında yaşayan insanlar tarafından ayıp karşılanır."
-Platon
İşlediğimiz suçlar sadece dünyada cezalandırılacak kadar basit miydi acaba? İnanışların aslında yatan neydi? Bahsettikleri gibi diğer dünyada da günahlarımızın yanında işlediğimiz suçlarında cezasını çekecek miydik yani? İnsanları canice katleden katiller, insanları hunharca zehirleyen baronlar, para için her yola başvuranlar cezasını sadece bu dört duvarın arasında çekip sıyrılıp gidecek miydi? Peki ya düşünce mahkumları? Dünyada onca iğrenç suç varken onların suçu sadece dinleri, dilleri, ırkları ya da cinsel kimlikleriydi.. Neden kendileri seçmedikleri şeylerin günahını boyunlarında taşıyorlardı? Tanrı onların boynuna bu denli ağır bir yükü imtihan için veriyorsa da neden cinsel yönelimi hem cinsi olanlar, cinsel kimliği olmayan veya kendini olduğu vücuda ait hissetmeyenler hem bu dünyada hem de, bahsedilen, öbür dünyada yanmakla tehtide uğruyordu, burada mantıklı olan ne idi? İnsanlar ne zamandır bu denli kör olmuştu şayet hiçbir zaman mı bunları sorgulamamışlar mıydı?
Saat henüz sabahın ilk ışıklarıyla birlikte 6'ya ulaşıyordu ve yaklaşık 24 saat yani 1 gün öncesinden uçağa binmiş olmama rağmen anca ulaşmayı başarmıştım Busan'a.
Tıp öğrenimimi yeni bitirmiş olmama rağmen yaşadığım bazı sağlık sorunları dolayısıyla meslekten menedilmiştim ki bu bir doktora yapılabilecek en ağır şeylerdendi. Şayet profesörleri ve heyeti anlamak kolaydı, kim elleri titreyen bir anestezi doktorunu hastanesine almak isterdi tartışılır.
Önünde durduğum hapishanenin girişine bakıyordum, neredeyse 5 veyahutta 6 metre olan demir kapı ve üzerindeki gözcü kulübesiyle 8 hatta 10 metreyi buluyor idi.
İnsanlara kasvet verici bir görünüşü olmasına rağmen benim için kutsal bir yer gibiydi burası çünkü aylar sonra sonunda mesleğe dönüşüme hapishane ve ıslah evlerinde çalışmam kaidesiyle izin verilmişti ve sonunda doğduğum ve büyüdüğüm şehire dönmüştüm.
"Bay Jeon siz misiniz efendim? Hapishane müdürümüz saatlerdir sizleri bekliyor, lütfen şuradan buyurun."
Duyduğum sesin sahibine döndüğümde benden tahmini 2 veyahutta 3 yaş küçük, gençliğinin baharında bir genç olduğunu görmüştüm. Yaklaşık 1.74 boylarında, sıska olduğu kadar şekilli bir vücuda sahipti. Tahminimce bu mesleğe yeni el atmış gibiydi, hal hereketlerinden ufak bir tecrübesizlik sezmiyor değilim desem bilhassa yalan söylemiş olurdum.
Yürümeye başladığı vakit tuttuğum valizin uzanan tutmacını çekerek eğdim valizi ve çocuğun arkasından yavaşça onu takip eder iken arkamdan çekmeye başladım. Bu hapishane ile ilgili okuduğum birkaç yazı vardı ve pek hoş şeyler olduğu söylenemezdi, bir sitede gördüğüm üzere bu hapishane düşünce mahkumlarını tutmak için işkence aletleri ile dolu bazı hücreler dizayn etmişti ki bu bilindiği üzere pek legal bir şey değildi. Başka bir sitede okuduğum şey ise kanımı dondurmuştu; iki homoseksüel olduğu iddiası ile içeriye alınan mahkum pembe odayı birlikte kullanmak istemiş fakat gardiyandan bunun için izin alamayınca gardiyanı canice boğularak katletmişlerdi. Bütün bunlar kafamın içinde tekrarlanan, belli bir ritime sahip olan şarkıymışcasına dönüyordu.
Kulağımda yankılanan sesle genç çocuğa dönmüş boğuk sesinin ne demeye çalıştığını anlamaya çalışıyordum ki başıma saplanan ani ağrı ile duraksadım, genç bir sorun olduğunu farketmiş kolumu yavaşça dürterek beni kendime getirmeye çalışıyor gibiydi. Derin nefesler almama rağmen sanki bedenimdeki kırmızı sıvı yavaşça çekiliyor, ciğerlerimi dolduran oksijen sanki uçucu bir madde misali yok olup gidiyordu.