Kerem arabasından inip eve doğru yürürken zihni yol boyunca içip bitirdiği sigara paketi gibi bomboştu. Anahtarı olmadığı için zili çalması gerekiyordu ama bu ufacık eylemi gerçekleştirebilmek için bile kendini hazırlaması gerekmişti. Sonunda zili çalmayı başardığında kapıyı Metin açtı, hemen arkasında da Şebnem meraklı gözlerle ona bakıyordu. İkisi de eve bu kadar erken dönmesini beklemiyor gibiydi.
"Ne oldu?" diye sordu Metin o içeri girer girmez, "Hakanla görüşmedin mi?" diye de ekledi Keremden bir yanıt gelmeyince. Metin şaşkın gözlerle Şebnemi yatak odasına doğru sürükleyen Keremi inceledi. Keremi yıllardır tanıyor olmanın içinde oluşturduğu hisle, bir şey olmuş, çok kötü bir şeyler olmuş, diye düşündü.
Şebnem ise içeri girer girmez Keremin onu bileğinden kavrayıp usulca odaya sürüklemesine karşı koymamıştı. Neler yaşandığını merak ediyordu ve Keremin ona anlatacağına inanıyordu. Ama pek de umduğu gibi olmadı çünkü Kerem odaya girer girmez kapıyı kapatıp yatağa uzanmıştı. Şebnem hala kapıda dikiliyor, bir şeyler söylemesini bekliyordu. Ama kolunu alnına yaslayıp gözlerini kapamasından anladığı üzere Keremin konuşmak gibi bir niyeti yoktu.
"Neler olduğunu anlatmayacak mısın?" diye sordu uysal bir sesle. Sorusuna cevap geleceğinden umudu yoktu, ama geldi.
"Sadece sarılıp uzanamaz mıyız? İlla konuşmamız mı gerek?"
Şebnem Keremin neden canının bu kadar sıkkın olduğunu anlamaya çalışıyordu ama aklına mantıklı bir sebep gelmiyordu. Hakanla görüşmeye gittiğinde onu bu kadar sessizleştirip düşüncelerine gömdürecek ne olmuş olabilirdi ki?
"Lütfen." dedi Kerem Şebnem bir adımda bulunmayınca.
"Tabi ki de konuşmak zorunda değiliz," dedi Şebnem onun yanına uzanmaya karar verdikten sonra. Kerem kollarını ona sararken başını göğsüne yaslayıp devam etti, "Sadece endişeliyim. Giderken kendinden emindin, planın olduğunu söylemiştin. Ama şu anki halin endişe verici."
Evet, yola çıktığında bir planı vardı. Hakanın yanına gidip her şeyi anlatırsa, af dilerse sorunun çözüleceğini düşünmüştü. Çünkü hep böyle olmuştu. Atilla herkesi affederdi. Ama Keremi affetmemişti. Şimdi ise büyük bir çukura batmıştı. Ozanı bulması, onunla yüzleşmesi gerekiyordu. Atilla Hakan'ı öldürenin o olduğunu öğrenince muhtemelen onun peşine düşecek ve canını almadan da pes etmeyecekti.
Babası hakkında söylenenlerin doğruluğundan ise emin olamıyordu, Hakanın onu manipüle etmek için böyle bir şey söylemiş olabileceğini düşünse de, doğru olabilme ihtimali canını sıkıyordu.
Ama o bunların hiçbirini düşünmek istemiyor, sadece gözlerini kapatıp uyumak istiyordu. Şebnemi kendine biraz daha çekip kendini uykunun kollarına bırakmaya hazırlandı.
Onlar sarmaş dolaş uzanırlarken, Metin endişeli bir şekilde Denize ulaşmaya çalışıyordu.
"Alo." dedi sonunda telefonun diğer ucundan.
"Deniz, Kerem geldi az önce. 'Planım var' deyip Hakanın yanına gitmişti. Ama gediğinden beri tek kelime etmedi. Ortada bir problem var bence. Gelebilir misin?" diyerek olanları kısaca açıkladı.
Deniz ise, "Ben sana döneceğim." dedi ve başka bir şey söylemeye fırsat bırakmadan telefonu kapattı. Metin, meşguldür herhalde, diye düşünürken haklıydı. Deniz şu anda gerçekten de patronuyla bir tartışmanın ortasında sayılırdı.
"Toplantıyı neden iptal etmiş olabilirler ki?" dedi Mert o telefonu kapatır kapatmaz.
"Bilmiyorum. Metin de Keremin bir garip olduğunu söyledi zaten. Bir boklar dönüyor ama..." dedi Deniz, stresli bakışlarla ona dönerken bu işe arkadaşını bulaştırdığı için kendini berbat hissediyordu. Ancak bu konudaki pişmanlığını dile getiremeden Mesut içeri girdi.
"Siktiğimin amcığı!" diye bağırdı kapıyı hışımla çarparken. "Yaşanan aksaklıklardan dolayı teslimat yapılmayacakmışmış! Paşama bak ya! Tüm Antalya emrinde olunca kendini mafya sandı herhalde!"
Anlaşılacağı üzere Mesut Atillaya öfkeliydi. Ve her ne kadar Atilla gerçekten bir mafya olsa da Mert de Deniz de bunu ona hatırlatma ihtiyacı duymadı. Ne de olsa suçlanan kendileri değildi.
"Aynen abi," dedi Mert yalnızca, "Ama sıkma canını, bizle alakalı bir durum değil sonuçta."
"Sus Mert, tüm sinirimi senden çıkaracağım yoksa." diyerek susturdu onu. Ardından elini sallayarak, "Hem bu suratlar ne? Sanki bilmiyorum bu işi yapmayı istemediğinizi. Açın da götünüze kına yakın, ibneler." bu söylediğinin üzerine Mert ve Deniz kaçamak bir şekilde birbirlerine baktılar.
"Abi sakinleş biraz, belli ki bir problem olmuş. 'İş yapmamak riskli mal taşımaktan daha iyidir,' demez misin sen hep?" dedi Deniz onu biraz daha yatıştırabilmek adına.
"Derim evet." dedi Mesut bir sandalye çekip oturarak, ardından da sigara yaktı.
O biraz daha sakin bir moda girince Deniz, "Aksaklıktan kasıtları neymiş ki?" diye sordu bir şeyler öğrenebilmeyi umarak.
"Ben nerden bileyim? Sorsak söylerler sanki puştlar." diyerek yanıtladı Mesut onu.
Mert ve Deniz bu konuyu ayrıca konuşalım, dercesine baktılar birbirlerine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAFAK: ŞAFAKTAN ÖNCE (2)
ActionŞAFAK Serisinin ikinci kitabı olan 'Şafaktan Önce' İlk kitabı takip eden olayları konu alır. Keremin Atillaya karşı açtığı savaş ile arkadaşlarını beraberinde sürüklediği çukurdan kurtulma çabalarının anlatıldığı bu kitapta, Keremin iç dünyasına doğ...