Kaçış ve Porselen Çocuk

35 4 0
                                    

Gökyüzü kırmızı, turuncu ve beyaz bir tabakaya bulanmış, güzel bulutlar sanki pamukların kabartılmasından meydana gelmiş ve gökyüzüne yapıştırılmış gibi özenli duruyorken, Kor Krallığında bu güzel sabah saatinde bir kargaşa vardı.

Yüce Kor Kralı oğlunu bulamıyordu.

Saraydaki her bir çalışan seferber edilmişti ve hepsi tek bir şeyi arıyordu; Kor Prens.

"Oğlumu bulmadan kimse gözüme gözükmesin!" Dedi bariton sesiyle Kor Kral.
Belinde, kınında duran kılıç, süslü işlemeli pelerini, eşsiz mücevherler ile kaplanmış tacı ile özel yumuşak kumaşların saf renginin mükemmelliği ile üzerindeki beş parmaklı ejderha figürü onun bir kral olduğunu her yerden duyuruyordu.

Kor Prens asla laf dinlemezdi, bu zaten bilindik bir durumdu. Küçüklüğünden beri yılda en az on beş kere saraydan kaçar ve krallık sınırlarını geçmeye çalışırdı. Genelde başarılı olmasa bile bu riskli bir durumdu ve kral endişelenmeden edemiyordu. Oğlu zaten bu dedikoduyla pek bir ünlü olmuştu, daha herhangi bir dedikoduyu kaldırabilir mi emin değildi.

Bu yüzden en başında oluşmaması için oğlu ile yüzlerce kere konuşsa bile, oğlu uslanmamıştı.

Şuan aynen babasının tahmin ettiği üzere Kor Krallığından birkaç kilometre uzakta, Cam Krallığına çoktan giriş yapmıştı bile.

Çevreyi bal küpü gözleriyle inceliyor, yeni birşey gördüğü zaman sadece oraya odaklanıyordu. Cam Krallığı içinde eski bir cübbe ile dolaşıyor, gezgin rolü yapmayı planlıyordu Kor Prens. Kendisini 'Gezgin Tae' olarak adlandıracak ve soy adını kimseye söylemeyecekti. En azından planları gereği böyle bir çizelge belirlemişti.

Bir kenarında göl vardı, yürüdüğü yolun kenarında sazlıklar, sazlıkların arasından ansızın çıkan sinekler ve onları yemek için hazırda duran kurbağalar da Kor Prensin genelde görmediği bir durumdu. Çünkü Kor Krallığı sıcaklığı ile bilinirdi. Çok sıcak ve sadece belirli, sıcağa dayanıklı bitki ve hayvanların yaşayabildiği bir krallıktı. Cam Krallığı ise içinde çok çeşitliydi.

Prens kitaplarda gördüğü bitki ve hayvanları canlı olarak deneyimliyordu şuan, birebir. Ve bu çok iyi hissettmesini sağlıyordu.

Korkusuzca yürüyor, kafasındaki her şeyi ve tüm sorunları atarak kendiyle uyumlu olduğunu bildiği bu yeni doğaya kuşkusuz güvenerek kendini bıraktı. Kafasını kaldırdı ve ormanlık bir arazide olmasının verdiği avantaj içerisinde derin bir nefes aldı, sonra kendini hazırladı.

Ve Kor prens tüm gücüyle ormanda haykırdı.

"Özgür olmak mükemmel!"

Kalın, etkili sesi ağaçların kabuklarında bir sızı oluşturmuş, ses dalgaları yapraklardan yansıyarak her yerde bir eko hâlinde yankılanmıştı.

Bir süre bekledi öyle, oksijenin tadını çıkardı ve sadece bekledi.

Dal çıtırdaması, yaprak esintisi, uğultular ve hayvan sesleri... Kor prens çok huzurlu hissediyordu, şu yirmi yıllık yaşamı boyunca hissetmediği bir huzurdu; bu, korkutucu derecede güzeldi.

Olduğu yer çiçekli olmaktan uzaktı, yine de karar kıldı ve yere uzandı çocuk. Kolları iki yanında, cübbesiyle beraber yerde uzanıyordu.

Gün ağarmadan yola çıkmış ve kendi gizli geçidinden, nöbetçilerle karşılaşmadan krallıktan çıkmıştı ve bu başarı için kendiyle gurur duyuyordu. Nöbetçilerinin dizilimini ve askerlere baktığı için çok şanslı olduğunu düşünüyordu.

Yattığı yerde soluna, mantarlara doğru döndü. Taşların dibinde yetişen ayrı bir ırk gibiydi mantarlar ve Kor prens bunu ülkesinde göremeyeceğini hatırlayarak güzel bir lanet okudu. Tüm dikkati mantara, onun yanında çocukları gibi duran minik mantarlara ve daha çok mantara odaklanmıştı.

Cam Prens 🔮✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin