Bölüm 57: Sana Güveniyorum

11 5 25
                                    

Rüzgar'ın içerden seslenmesiyle kendime geldim. Orada kaç dakika donduysam çorba dibini tutmuştu bu yüzden aceleyle yeni bir tane yapmaya başladım. Zihnimi tamamen çorbayı karıştırmaya odakladım ve başka hiçbir şey düşünmemeye çalıştım.

Korkuyordum. Resmen içim ürperiyordu ve bu histen ölümüne nefret ettim.

Dumanı üzerinde tüten mis kokulu çorbayı tepsiye koyup beklemekten sıkılan Rüzgar'ın yanına gittim ancak anlaşılan kendine oyalanacak bir şeyler bulmuştu.

Yalnızca evi dağıtmak üzere programlanmış olan misafir çocuğu misali her yeri karıştırmış, en son peluş civcivime sarılmakta karar kılmıştı. Beni görünce yattığı yerden kocaman gülümsedi ve o an kalbimin ışık görmeyen kuytuları gülüşüyle aydınlandı. Yanına gidip tepsiyi kucağına verdiğimde, şeker isteyen bir çocuğun hevesiyle bir bana bir çorbaya baktı.

"Mis gibi kokuyor."

"Afiyet olsun. Ye de iyileş bir an önce." Hafifçe gülümsedim. Bu kez Rüzgar'ın yüzü düşmüştü. İstemsizce kaşlarım çatıldı.

"Neyin var? Neden yemiyorsun?"

"Ne zaman yedireceksin diye bekliyorum ama öyle bir niyetin yok gibi."

"Kolun kopmadı Rüzgar, sadece üşüttün."

Sanki ona dünya üzerindeki en ağır küfrü etmişim gibi abartı bir alınganlıkla bana baktı.

"Ellerim tutmuyor." dedi ve bileklerini kaldırdığı an yeniden yatağa bıraktı. "Gerçekten."

Başka tarafa bakıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Gülmemek için kendimi zorluyordum ve elmacık kemiklerim bile acımaya başladı. Yüzümde saklamaya çalıştığım gülücüğün izleriyle ona döndüm ve kaşığı elime alıp çorbayı yavaşça içirmeye başladım.

Her ne kadar esprili ve neşeli görünmeye çalışsa da yüzü bembeyazdı ve arada öksürüyordu. Bir o yana bir bu yana dönmekten dağılan kabarık saçları birbirine girmişti.

Hâlâ öyle güzeldi ki.

Annem eve geldiğinde ona Rüzgar'ın burada olduğunu söylemedim.

"Burada tutsak mıyım yani?" deyip gözlerini kocaman açınca başını okşadım.

"Tatlım, tatlım... Hiç mi romantik film izlemedin? Heyecanlanman için seni illa dolaba mı saklamalıyım?" Dalga geçiyordum ve onun da bu komik diyaloğu devam ettireceğini sanmıştım ama o gayet ciddiydi. Bunu elimi tutup beni nazikçe kendine çekmesinden anlamıştım. Ve bakışlarından tabi...

"İzledim küçük hanım." Gözlerini yüzümde gezdiriyordu ve hayır, dudağının kenarındaki o alaycı gülümsemeden eser yoktu. Gözlerimi kaldırıp onunkilere bakmak istiyordum ama bunu yapacak cesareti kendimde bulamadım. Sanki gözlerine bu kadar yakından bakarsam ölecektim. Hayatım, o güzel kahverengiliğin içinde son bulacak ve ben nefesimi sonsuza dek kaybedecektim. Bu yüzden utangaç bir edayla geri çekilmeye çalıştım. Gözlerim hâlâ yere, tişörtüne, centilmen bir tavırla tuttuğu elime, yani gözlerinden başka her yere bakıyordu. Önce çekilmeme müsade etmedi.

"Sizin sayenizde aşk hakkında pek çok şey öğrendim." Bir anlık cesaretle gözlerine baktım ve bu hiç de iyi bir fikir değildi.

Çok güzeldi. Ona dair her şey adeta güzelliğin tanımıydı.

İşte şimdi, nadiren gördüğüm ve görmekten en çok hoşlandığım ifadeyi takındı. Şekilli dudaklarının kenarında yaramaz bir gülümseme vardı ve gözleri parıl parıl parlıyordu. İşte bu yaramaz delikanlı, benim aylarca mesajlaştığım o haylaz Romeo'ydu. Pervasız, umarsız ve buna rağmen her daim kibar kalabilen Romeo. Kulağıma eğilip daha önce sesinden hiç duymadığım hoş bir tınıyla fısıldadı.

Yaz RüyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin