12

634 89 49
                                    

Gün doğar doğmaz Tighnari ve Cyno kahvaltı bile yapmadan doğrudan en yakın karakola gitmişlerdi. Cyno 1 günlüğüne işinden izin almış, Tighnari de botanik bahçeyi Haitham'a emanet etmişti.

İkili doğrudan Cyno'nun arabasına binmiş ve gidebilecekleri en son hızda karakola doğru yola koyulmuşlardı. 15 dakika sonra karakola vardıklarında neredeyse koşuşturarak içeri girdiler. Hemen girişte gelenlere yardımcı olmak için bekleyen danışmanın yanına gitmişler ve ifadelerini kime verebileceklerini sormuşlardı. Danışman da hemen telefondan birilerini aramış, çok geçmeden de gidecekleri odayı onlara tarif etmişti.

Cyno danışman sözünü bitirir bitirmez Tighnari'yi bileğinden tutarak çekiştirmeye başladı. Tighnari Cyno'ya ayak uydurmakta gerçekten zorlanıyordu. Bu yüzden sık sık ayağı takılıyor ama hemen toparlanıyordu.

Bir kapının önüne geldiklerinde Cyno durdu ve biraz soluklanıp kapıyı çaldı. İçeriden gelen "Girin." komutu ile Cyno son bir kez koşuşturmaktan dağılan saçlarına eliyle düzeltip kapıyı açtı. Masanın başında bir kaç dosya inceleyen kızıl saçlı, yapılı bir adam kafasını kaldırıp kapıya doğru baktı. Sonra Tighnari ve Cyno selam vermiş, ofis masasının karşısına karşılıklı konulan deri sandalyelere oturmuşlardı. Cyno sıkışmak için elini uzattı ve "Ben Cyno ve bu da erkek arkadaşım Tighnari." Kızıl saçlı adam da elini sıkmıştı. "Ben de Komiser Diluc, nasıl yardımcı olabilirim?" 

Cyno hala tam olarak toparlanamamıştı. Uyandığından beri o kadar çok koşuşturmuştu ki nefeslerini dizginlemek gerçekten onu zorluyordu. Sessizlik bir kaç dakika ofiste asılı kaldıktan sonra Cyno en sonunda kendine gelmiş ve konuşmaya başlamıştı. "Kızımız Collei, annesi tarafından kaçırıldı." Diluc anlamamışça kaşlarını çattı. Karşısındaki esmer adamın daha fazla şey anlatmasını ister gibi bakışlarını ona doğrulttuğunda sözü Tighnari aldı. "Annesi düne kadar Collei'i istemiyordu. Ama dün Cyno'nun iş yerine gidip Collei'in velayetini istemiş. Cyno da reddedince direkt olarak Cyno'nun evine geldi. Ben de Collei ile ilgileniyordum evde. Kadın gelip Cyno'nun kendisini Collei'i almak için gönderdiğini söyledi. Ben de kadını tanımadığımdan pek sorgulamadım. Aslında başta Cyno'yu arayacaktım ama kadın öyle deyince Collei'i teslim ettim." Sonlara doğru sesi kısılmıştı Tighnari'nin.

Diluc bir süre gözlerini kısarak ikisini süzdü. Daha sonra da çekmeceden bir form çıkarıp kalemle birlikte Cyno'ya uzattı. "Lütfen formu doldurun. Ayrıca Collei'in götürüldüğü adres hakkında bir tahmininiz var mı?" Cyno kalem ve formu alıp doldurmaya başladığı esnada başını iki yana salladı. "Muhtemelen evine götürdü ancak evinin nerede olduğunu bilmiyorum. Bir kaç ay önce taşındı çünkü."

"Pekala," diye onayladı Diluc. "soruşturmaya başlayacağım. Gelişmelerden haberdar edileceksiniz. Ama size bir ricada bulunmak istiyorum; lütfen olaylara müdahele etmeye çalışmayın, her şeyi polise bırakın."

Cyno sayfanın sağ alt köşesini zarif imzasıyla doldururken bir kez daha başını salladı. Daha sonra Tighnari ile birlikte karakolu terk etti. İkisinin de yapabileceği bir şey yoktu şu anda. Arabaya binmişler, öylece oturuyorlardı. Cyno arabayı çalıştırmamıştı bile.

Gümüş saçlı adam eliyle yüzünü sıvazlarken derin bir iç çekti. Yorgun olduğu her halinden belliydi, gece uyuyamamıştı. Bu da Tighnari'nin dehşet büyüklükte bir pişmanlık duymasına sebep oluyordu. Ağzını açıp konuşmaya yeltendi ancak düşünceleri ona engel oldu. Zaten yeterince üzgün olan Cyno'yu bir de kendi işe yaramaz özürleriyle boğmaması gerektiğini düşündü. Fakat özür dilemediği her saniye içindeki pişmanlık katlanarak artıyordu. O da tıpkı Cyno gibi derin bir iç çekti ve başını pencereye çevirdi. Sessizlik yalnızca birkaç saniye sürebilmişti.

Cyno'nun yavan hıçkırıkları boğuk bir sessizliğin hükmündeki arabayı inletiyordu. Yüksek değillerdi, aksine; oldukça sessizlerdi. Ama o kadar ağırdı ki bu hıçkırıklar desibelinin ne kadar düşük olduğu önemsizdi.

Tighnari çekingen bir şekilde başını Cyno'ya geri çevirdiğinde burnunun sızladığını hissetti. Cyno'nun sık ağlayan biri olmadığına emindi. Fakat ikinci kez şahit oluyordu onun gözyaşlarına ve ikisinde de kendi parmağı vardı. Yok olmayı diledi bir an.

Düşüncelerini tokatladı ve kendine gelmeye çalıştı. Hiç birinin sırası değildi, yapması gereken tek şey Cyno'ya destek olmaktı.

Bu yüzden titreyen ellerinden birini ürekekçe havaya kaldırdı ve Cyno'nun sırtına yerleştirdi. Erkek arkadaşını yavaşça kendine çekti ve onun başını kendi göğüsüne yasladı. Gümüş saçlar arasına naif bir buse kondurup bir eliye okşamaya başladı. "Her şeyi atlatacağız Cyno. Her şey eskisi gibi olacak. İnanıyorum."

Cyno'nun hıçkırıkları her geçen saniye ağlamaya dönüşürken çatallaşmış sesiyle konuştu. "Korkuyorum Tighnari. Çok korkuyorum."

-

BUYRUN OKUYUN BEN BILE RAHATLADIM BE ATINCA OH NE DUNGA VARMIS

searching for a mom | cynonariHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin