Merhabalar. Uzun zaman oldu.
Başta almış olduğum karar doğrultusunda biraz ara vermiştim fakat sonrasında yaşanan olaylar malumunuz. Böyle bir dönemde ne yazar olarak yazmam ne de okur olarak sizin okumanız mümkün değildi zaten.Yitip giden yaşamları telafi edemeyiz ama en azından kalanlara yardım elimizi uzatabiliriz. Umarım herkes elinden gelen desteği gönderebilmiştir. Gönderemeyenlerde dualarını esirgememiştir.
Tekrardan tüm kayıplarımız için başsağlığı diliyorum. 🙏🏻Yeni bölümü yayınladım.
Umarım beğenirsiniz..
———————————————Çaresizlik.
Kelime olarak basit gözüküyor.
Anlaşılabilir duruyor.
Çıkar yolu olmayan bir vaziyet.Çare.
Tek hece.
Her insanın sorununa göre aradığı şey.
Çözüm.Biçare.
Birçok anlamı var.
Güçsüz. Dermansız. Düşkün. Bitik.
Ben.Gözlerimin içi yanıyordu. Onları açık tutmak her zamankinden daha zor geliyordu. Ama bu sefer ki sebebi yorgunluk değildi.
Ağlıyordum.İçimde tuttuğum ne kadar yaş varsa gecenin karanlığının şahitliğinde bana sormadan firar ediyordu. Fakat bu sefer karşılarında engel yoktu. Durdurmuyordum. Çalışmıyordum bile.
Bırak aksınlar. Bırak onlar kurtulsun. Bırak.
Başımı okşayan eli tuttum. Yaslı olduğum dizden yavaşça kalktım. Gözlerimi gözlerine çevirdim. Bitti sanmıştım.
Bitmedi.Dudaklarımdan bir hıçkırık daha firar ederken iki kolumla beraber boynuna sarıldım. Başım boyun girintisine sığınırken orda kaybolmak istedim. Sığındığım yerde hiçbir acınının beni bulamamasını istedim.
Saçlarımı okşuyordu. Sakinleşmem için bişeyler söylüyordu. Ne dediğini anlamıyordum. Ama kulağıma değen nefes konuştuğuna delaletti. Gözlerim yumuk vaziyette kıpırdamadan o şekilde ne kadar durdum bilmiyorum. Kendime gelmemi sağlayan koltuğa beni uzatmaya çalışmasıydı.
İki eliyle usulca başımı yastığa uzatmaya çalışırken sağ elim elini tuttu.
"Lale abla.. başım." zor da olsa konuştum.
Fakat bu iyiydi. Yumruların boğazıma dizildiğini hissederken bu çok çok iyiydi."Şşt, kuzum sen uzan biraz. Ben yiyecek bişeyler hazırlayayım sana. Sonra da ağrı kesici içersin bişeyciğin kalmaz." İtiraz etmek için ağzımı açacaktım ki benden önce davrandı.
"Sus bakayım. En son ne zaman yemek yedin Allah bilir." Eli yanağımı hafifçe okşadı.
"Hemen geliyorum sen bekle."
Yiyemeyeceğimi biliyordum. Ama yine de başımla onayladım.Hızla mutfağa giderken onu izledim. Ona yaşattıklarım yetmiyormuş gibi, yaşadıkları yetmiyormuş gibi, onca derdi yokmuş gibi buraya gelip her seferinde canını sıkıyordum.
Her seferinde bana kol kanat geriyordu. Halbuki onunkiler de kırıktı.
Tüm yaşadıklarına rağmen kırık kollarını bana açacak kadar yüce gönüllüydü. Merhametliydi.
O, dünyanın acımasızlığının yanında fazla iyi biriydi.Bakışlarımı tavana çevirdim. Kaç saat olmuştu geleli? Hatırlamıyordum. Ama saat oldukça ilerlemiş olmalıydı. Zifiri karanlık hem dışarda hemde içimde kol geziyordu. Saatlerdir beynimi kemiren soru belkide bininci kez dudaklarımdan fısıltıyla döküldü.
"Ne yapıcam?"Göz pınarımdan gelen bir yaş usulca yanağıma doğru aktı. O iş olmazsa kardeşimde o hastahanede kalamazdı. Geçtiği yeri yakarken çeneme doğru süzülüşünü hissettim. Yaş mıydı? Yoksa sönmeye yüz tutmuş köz mü?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zemher
General FictionHızla açılan kapıyla cama yaslı kafamı kaldırdım. İrkilmiştim. Ona doğru dönmedim. Bu evde bu odaya ondan başka kimse bu şekilde giremezdi. Hoş, bir süredir kimse giremiyordu. Yanıma doğru gelip yüzümü ona dönmemi bekledi. Aldığı sesli nefeslerden...