Şarkılar: Canozan, Toprak yağmura
Ahmet Kaya, Hep Sonradan🍂Keyifli Okumalar🍂
"Bak mesela bu 2000 model. İki ay önce sattım. Geleceğini bilsem senin için saklardım." Dingin göğsünde huzurun tadını çıkartırken ekrandaki arabayı yana kaydırdı. "Bu da proje arabasaydı. Ağır hasarlı çıkınca yol verdik." Sesini göğüs boşluğundan daha derin duyarken başımı hafifçe kaldırıp yüzüne baktım. "Keşke ben de sevdiğim işi yapsam." Telefonu kapatıp yatağa bıraktığında boşa çıkan eli saçlarıma uzanmıştı. "Kuralım sana bir iş. Ne seversin?" Kemikli parmakları saç tutamlarımın etrafına dolanırken düşünmeye çalıştım. Her şeyi bir kenara bırakıp. İhaneti, korkuyu bırakıp geleceğimi düşündüm. "Bilmiyorum ki hiç. Şirketlerden nefret ederim. Sabahın köründe bir kutuya girip akşam çıkmak gibi hissettiriyor." Herhangi bir insana bunu söylediğimde almam gereken tepki yargılama olurdu. Doğukan'da yargı hiç yoktu. Aksine beni çok iyi anlamış gibi gülümsemişti. "Çok haklısın yavrum. Ben de şirketleri sevmem." Gözlerinin içindeki yansımam kendimi görmeyi sevdiğim bir yer olmaya başlamıştı. Her gece yanıma uzanıyordu. Planlayarak konuşamayacağımız konularda saatlerce sohbet ediyorduk. Buna alışıyordum. "Bak şöyle yapalım, gel bana sponsor ol. Sizde para bol. Açalım bir galeri, orada takılırız. Sorana da işimiz var işte deriz." Dahiyane fikrine gece oluşunun verdiği kısıtlamayla sessizce kahkaha attım. "Ceo ben olursam anlaşırız." Dudaklarıma pamuk gibi değen dudakları kendimi dünyanın en özel insanı gibi hissettirmeyi başarıyordu. "İstediğin pozisyonu alabilirsin." İmasını açıkça anlarken koluna vurup onu güldürmüştüm. "Ruhun sapık." Yeniden vurmaya hazırlanan elimi tutup öptü. "Yalnızca sana." Ona vurmama hiç ters tepki vermiyordu. Aynı hareketlerin en hafifini başkası yaptığında ise gergin halini fark etmiştim. İclal, koluna dokunduğunda, ona haddinden fazla yakın oturduğunda bile rahatsız olan bir adam için bana fazla yakın davrandığını söyleyebilirdim. "Ben inanmıyorum sana. Gündüz kimlerin evlerine gidiyorsun Allah bilir?"
Beni ahtapot gibi sarmaya meyilli kollarının arasından sıyrılıp yatakta oturduğumda o istifini hiç bozmamıştı. "Benim gibi evden işe giden, namuslu bir adama iftira atmak hiç yakışmıyor sana güzelim." Bilmiş tavrına kendisi bile ciddiyet kuramazken refleksimizmiş gibi birbirimize eğilerek güldük. "Tamam belki namuslu değilim ama kimseye gitmiyorum yemin ederim. Seni talep ettim bekliyorum." Ellerimi saçlarının arasına geçirip yanağından öptüm uzun uzun. "Sen daha çok beklersin." Bozulmasını beklerken Doğukan yine gülmüştü. "Keyfin bilir yavrum. Ben uyuyunca göreceğimi görüyorum." Ve gözlerini kapattı. "Ya konuşuyoruz uyuma." Tek gözünü açtığında diğerini parmağımla ben açtım. "Sarılmak için üç saniyen var." Benimle konuşmayıp uyumayı seçmesine kızsam da, üç saniye dolmadan göğsüne yaslanıp sarılmıştım ona.
Hep sarılmıştım.
Arın henüz iki haftalıkken boğuştuğumuz uykusuzlukta da beni göğsünde, nefesiyle uyutmuştu. Yalnızca bir gece deliksiz uyuduğumu biliyordum. Bütün gece Arın'ı göğsünde taşıyıp bana bir pasta yaptığı geceydi. Doğum günümü kendim bile unutmuşken gözlerimi, üzerinde "iyi ki doğdun Gülüm," yazan bir pastaya açmıştım. Yeni doğum yapmış olmanın duygusallığıyla ağlamamı durduruna kadar pasta erimiş, mum dikilemeyecek hale geldiği için birkaç saatliğine buz dolabına geri dönmüştü. "İnsanın yüzde yetmişi su, seninki ağlamaktan yüzde otuza falan inmiş olabilir." İnsan mutluluktan kaç kez ağlardı ki? Yalnızca mutluydum. "Nasıl hatırladın doğum günümü?" Teessüf eder gibi bir bakış attı bana. "İnsan karısının doğum gününü unutur mu karıcığım?" Hangi ara aldığını tahmin bile edemediğim mumları pastaya diktiğinde çakmağıyla da sırayla yakmıştı. "İyi ki doğdun Alya'm! İyi ki doğdun aşkım!" Arın'ı kokutmayacak şekilde de alkış tutarken gözlerimi yumdum. "İyi ki doğdun annecik!" Yüreğimden geçen tek dilek ailemin hep yanımda olması olurken mumları tek nefesle söndürdüm. "Seni çok seviyorum." Eli saçlarımın arasına şefkatle girerken dudaklarımı uzun, tutkulu bir öpücükle taçlandırmıştı. "Doğum günü kutlu olsun bir tanem. İyi ki varsın." Arın aramızdayken son zamanlarda en sevdiğim şey olan üç kişilik sarılmayı gerçekleştirdim. "Fotoğraf çekmeyi unutmayalım." Tezgahın üstündeki telefona uzandığında kamerayı açmış, üçümüzü de kadraja sığdırmıştı. Arın'ı öptüğüm ve kocaman gülümsediğim iki kareden sonra bana pastayı işaret etmişti. "Geç pastanın arkasına, gülümse." Bir kız çocuğunun sevinciyle yerime geçtiğimde pastayı elime almıştım. "Kocam bana pasta yapmış!" Son kelimeyi uzatıp yüzüme bir gülümseme koyarken telefonun diğer tarafında olan Doğukan'ın da tebessümünü fark etmiştim. Benim fotoğrafımı çekerken her zamanki ruh halinden daha güler yüzlü olabiliyordu. "Becerikli bir kocan var." Bir kez de telefonu sabitleyip pastamla aile fotoğrafı çekildiğimizde tereddütsüzce bıçağı bana uzatmıştı. "Kes bakalım pastanı doğum günü kızı." Salondan gelen kapı sesi ve hızlı adımlar beni başka bir ana taşırken karşımızda Mert vardı. "Yengem, geç mi kaldım? Doğum günün kutlu olsun la. Sabah sabah doğum günü partisi mi yapılır? Nasıl kalkıp geldiğimi hatırlamıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAM MEVSİMİ ( TAMAMLANDI)
Romance#romantizm 🥉 Kim katlanabilirdi ki buna? Önce ailesini, sonra onu hayata bağlayan insanı kaybedince kim dik durabilirdi? Şimdiki mücadelem bana bunları yapan herkese hesap sormaktı. Çırpınışımın, onlarla el sıkışmamın tek nedeni içimdeki intikamdı...