Wonwoo Irene'nin dediklerini dikkatlice düşündü. Mingyu'nun çocukluktan gelen travması yüzünden böyle yapması kafasında dönüp duruyordu. Bu kötü bir durumdu. Bayan Irene'nin kendini suçlaması da ona kendini kötü hissettirdi. Irene Junmyeon'un sarhoşluğundan faydalandığını düşünüyordu. En başta Bay Junmyeon'un ilk aşkı olan Çinli adamla olması gerektiğini düşünüyordu. Kadın bunları anlatırken o kadar çok ağlamıştı ki Wonwoo endişelenmişti. Kadınla beraber o da ağlamıştı.
En çok da son sözleri kulaklarında yankılanıyordu: "Sana bir anne olarak yalvarıyorum Wonwoo. Mingyu seni çok seviyor, onu bağışla. Bir annenin görebileceği en kötü şey evladının gün geçtikçe eriyip gitmesi. Yalvarırım onu affet!"
Wonwoo kendisini böyle kötü hissederken yalnızca susmuştu. Ne evet demişti; ne de hayır.
Kendisini Mingyu'nun yerine koydu. İki babası olduğu için iki adamın öpüşmesi kulağa yabancı gelmemişti. Babalarının birbirini öpmesi onun için tuhaf değildi. Bir anda durumun tam tersini düşündü; Seungcheol'ün bir kadını öptüğünü ve Jeonghan'ı değil, onu sevdiğini hayal etti. O zaman kalbinde derin bir boşluk hissetti. Yalnızca düşüncesi bile kulağa iğrenç geliyordu. Düşündüğü zaman Mingyu'nun yaşadıklarının kulağa ne kadar kötü geldiği fark etti. Muhtemelen benden bu yüzden nefret ediyordu, diye düşündü Wonwoo. Babası gibi olduğu için.
Mingyu'yu görmek, onu affetmek istemiyordu. Ancak kendisini onun yerine koyarken onu birkaç kere affederken bulmuştu. Böyle olmamalıydı. Mingyu affedilmeyi hak etmiyordu. Nasıl affedebilirdi ki? Neden her şey bu kadar zor olmak zorundaydı ki? Mingyu en başından ona bunları anlatsaydı daha iyi olmaz mıydı?
Mingyu'nun gerçekten de günlerdir hasta ve bir şey yiyip içmediğini duymak kendisini suçlu hissettiriyordu. Böyle olmamalıydı. Mingyu yalnızca yaptıklarının bedelini ödüyordu. Daha fazlası değil. Birkaç gündür okula gelmemesinin nedeni bu olmalıydı. Hasta olduğu için gelmemiş olmalıydı, açlığa dayanamayan biriydi. Yemek yemiyorsa gerçekten de güçten düşmüş olmalıydı. Neden onun için endişeleniyordu ki hem Mingyu'dan yemek yemeyi kesmesini istememişti. Wonwoo'nun isteği değildi, kendi kendisini aç bırakıyordu; Wonwoo bunun için endişelenmemeliydi. Bu Mingyu'nun sorunuydu, ona cehennemi yaşatan adamın, ancak böyle düşünemiyordu.
Kafasındaki düşüncelerle dört dönüyordu. Birkaç kere aramayı ya da mesaj atmayı düşündü ama hemen bu fikrinden vazgeçti. Hem ne diyecekti ki? Mingyu benim için endişelenme, yemek ye, mi? Ya da İyi misin, beni o kadar incittin ancak bu durumda bile seni düşünüyorum, diye mi yazmalıydı?
Wonwoo kafasındaki binlerce düşünceyle boğuşurken üstünü değiştirmek için kıyafet dolabının kapağını açtı. Sade bir tişört ve bir hırka aldı üzerine. Siyah kot pantolonunu da altına geçirdi. Hafif kabarık saçlarını yapmak için zahmete girmedi. Ne yaptığının bile farkında değildi. Elleri ve bacakları ondan bağımsız kontrolü ele almıştı.
Merdivenlerden aşağı inerken Seungcheol'ün sesini duydu.
"Nereye?"
Wonwoo kafasını merdivenlerin başındaki babasının çevirdi. Gözlerini kırpıştırırken cevap verdi. "Mingyu'nun yanına."
İkisi de sustu. Birbirlerinee baktıkları sırada Seungcheol'ün gözlerinden adını koyamadığı bir bakış geçti. Wonwoo dudaklarını kemiriyordu. Babasının iki dudağının arasından bir şey çıkmasını bekliyordu. Aptal olma, yüzsüz müsün, gidemezsin, gibi şeyler duymayı düşünüyordu ancak beklediği şey olmadı. Seungcheol sessizliğin ardından gülümsedi.
"Pekala, ne yaparsan yap. Her zaman arkanda olan iki baban olduğunu unutma."
Wonwoo gözlerinin dolduğunu hissetti. "Biliyorum, sizi seviyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lean On Me/ Meanie ✓
Fiksi Penggemar{TAMAMLANDI} Wonwoo'nun güzel yüzüne bakarken gözlerinin içi titredi. "Güzeldin tamam mı, aklımı başımdan aldın. Çok güzeldin ve sadece seni düşündüm. Her seferinde seni düşünmekten nefret ettim. Senden nefret ettim. Her seferinde kendimi kandırmaya...