Medya: Quenty
Ben onlara anlamaz bir şekilde bakarken aynı zamanda onlar da bana öyle bakıyordu.
Nefes alamıyor gibi hissediyordum. Artık korkmaktan ziyade sinirlenmeye başlamıştım. Birileri gerçekten bana şaka yapıyor olmalıydı, bu saçmalıkları başka nasıl açıklardım bilmiyordum. Yutkundum ve nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Her bir nefeste sakinleşmek yerine daha da çok sinirleniyordum. Tanrım ne oluyordu bana böyle?
Eryx ve Meir hâlâ beni izliyor ve hareketlerime anlam vermeye çalışıyorlardı. En sonunda tekrardan ciğerlerimi havayla doldurduktan sonra artık bir şey söylemem gerektiğini fark ettim.
"Ben bir arkeoloğum. Bu yüzden mağaradaydım."
"Arke- ne?"
Meir belli ki dediğimi anlamamıştı. Bir an için tamamen başka bir gezegende olduğumu unutmuştum.
"Arkeolog. Kısaca eski uygarlıkların geride bıraktığı neredeyse her şey ile ilgileniyorum. Araştırıyorum, çeviriyorum, buluyorum. Mağaradaydım çünkü oranın yakınındaki yerleşim yerlerinde mağara ile ilgili bir sürü efsane duydum. Efsanelere çok inanmam ama gidip bakmaktan ne zarar gelir ki diye düşünmüştüm."
Ne olabilirdi ki? En fazla evren, gezegen ya da boyut değiştirirdim.
"Burada efsanelerden ders çıkarır ve öğreniriz. Bizden önce yaşamış atalarımızın bilgeliğine ve tecrübelerine güveniriz."
Eryx sonunda bana sinirli bakışlar atmaktan vazgeçmiş ve beni azarlar gibi konuşup yanıma rahat bir tavırla oturmuştu. Yine de efsanelere inanmadığımı söylediğimde kaşlarını çatmış ve bakışlarıyla beni yine yargılamıştı.
"Efsaneler bir avuç kurmacadır sadece. İnsanları bir yerlerden uzak tutmak için uydurulmuş deli zırvaları."
Eryx bana bakmıyordu ama onu yine sinirlendirdiğimi anlayabiliyordum. Nefes alsam sinirleniyordu.
Alaycı bir şekilde güldükten sonra ciddileşerek daha önce Meir'in getirdiği kitabı iyice önüme çekip zaten açık olan sayfadaki papatya resmini işeret etti.
"Bir efsane duymak ister misin? Bizim buralarda derler ki, ne zaman gökte bir yıldız sönse başka bir evrende tekrar bir yıldız yanar, ne zaman biri ölse başka bir evrende tekrar doğarmış. Bedenlerimiz kaç senelik olursa olsun ruhumuz yaşadığımız evrenden bile yaşlıymış. Bir ruh asla tek bir bedende yaşamaz daima geri dönermiş.''
Bana bakıp gülümseyerek konuşmasına devam etti. ''Bir ruh. Sadece bir ruh, ilk ve son kez doğup bütün dünyayı değiştirecekmiş. O ruh doğduğunda düzenimiz bozulacak, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. O sonumuz ya da başlangıcımız olacak. Onun tanınması için kollarında tanrıların kutsal çiçekleri resmedilecek. Adı Talissa olacak, tanrıların armağanı.''
Önümdeki kitaptaki çicekleri ve onların üstündeki yazıları tekrar işaret etti.
''Burada bu efsane yazıyor.''
Böyle şeylere inanmazdım ancak Eryx konuşmasını bitirdiğinde eş zamanlı olarak sanki bir rüzgar esip aklımdaki bütün düşünceleri kendisiyle beraber silip götürmüştü. Nefessiz kalmıştım. Ben özel biri değildim ve olamazdım. Hayatımda değişik hiçbir şey olmazdı, sıradan bir hayatım vardı. İşimi seviyordum ancak değişik en ufak bir şey olmuyordu. Kazılara gider, bir şeyler çevirir bazen de müzelere gidip oradaki insanlara yardımcı olurdum. Çoğuna göre sıkıcı bir hayatım vardı ancak ben bundan oldukça memnundum.
Gözlerimi kırpıştırıp olayların gerçekliğinden bir kez daha emin olmak istedim.
''Ben, bir yanlışınız olduğuna eminim. Düşündüğünüz kişi değilim. Özel hiçbir şeyim yok.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daisy Daires
FantasyBir arkeologun başına en fazla ne gelebilir ki? Ah peki, o zaman bu hikayeyi okumadın sayıyorum. Quenty'ye hoş geldin 🍻