Üzerimi giyinip odadan çıkmıştım. Geç kaldığım için acele ediyordum fakat işlerim sevdiğimden daha önemli değildi. Mutfağa doğru yaklaştığım da burnuma gelen kokularla adımlarımı hızlandırdım. Tanıdık bedeni ocağın başında gördüğüm zaman hiç beklemeden gidip, ocakla arama aldım.
"Seonghwaa~" tatlı tatlı konuştu. Pişirdiği şeyi bırakıp, kollarımın arasında yüzünü bana döndü. "Gitmem gerekiyor" dedim dudakları üzerine fısıldarken, sonra da birleştirdim zaten.
Ayrılmaya çalışırken ısırıyordu dudaklarımı, gitme diyordu sanki. Gitme sana ihtiyacım var. Ne kadar istemesem de zorlukla ayrılıp gözlerine baktım. Ne zaman beline doladığımı bilmediğim ellerimi yanaklarına çıkarttım. "Erken gelmeye çalışacağım. Hem... Kyungmin'de gelecek değil mi? Beraber beklersiniz beni."
"Ama ben seni beklemek istemiyorum"
"Kyungmin geldiği zaman öp onu benim için, tamam mı?"
"Sanki çok uzak bir yere gidiyormuşsun gibi konuşuyorsun"
"Senden ayrı kaldığım her salise gerçekten çok uzak"
Öğürme sesleriyle omuzlarıma vurduğunda, son kez öpüp mutfaktan çıktım. "Akşam görüşürüz Wooyoungie!"
Arabaya doğru yürürken ilişkimizi düşündüm. Biz iki aptal, çocukluk arkadaşıydık. Aynı eve taşındık. Tabi o zamanlardan beri seviyordum ben. Bir akşam o kadar çok içtik ki sabah aynı yatakta, onun acıyla inlemesinden sonra farkettik gece nelerin yaşandığını. Birbirimizden uzaklaşmadık, aksine daha da yakınlaştık.
Belki birbirimize söylemedik ama ikimizden birinin yanına bir yabancı gelince deli gibi kıskandık. Hayatımız böyle ilerlerken temaslarımız arttı. Bazen Wooyoung'ın dudaklarını boynumda hissediyordum, bazen elleri saçlarımı çekiştiriyordu, bazen de daha fazlası...
İkimiz de bu duruma müdahale etmiyorduk çünkü halimizden memnunduk. O kucağımda uyuya kalır, bende onu kendi yatağına götürmek yerine yanıma yatırırdım. Uyurken onu izlemek dünyanın en güzel şeyiydi benim için. Sabah uyandığımda yüzünü görmek, geceden kalmış, şişmiş dudaklarına kendi dudaklarımı bastırmak... Gerçekten dünyanın en güzel şeyi.
Daha fazla düşünüp canımı çektirmek istemiyordum, başımı iki yana sallayıp düşüncelerimi dağıttığımda çoktan şirketin önüne gelmiştim.
Çok sürmezdi işlerim. Hemen halledip özlediğim dudaklara kapanmak istiyordum. Tabii Kyungmin'in görmediği bir anda.
Kyungmin, Wooyoung'ın küçük halidir. Aynısıdır. Bazen Kyungmin'i, Wooyoung'ın doğurduğuna inanırım. İki insan bu kadar benzeyemez, düşünce yapıları bile aynıdır. Bakışarak bile anlaşabiliyorlar. Bazen beni o kadar şaşırtıyorlar ki, zaten hayran olduğum ikiliye daha fazla hayran kalıyorum.
Yakında Kyungmin'in doğum günü vardı. Wooyoung ile ne alalım diye düşünürken, Kyungmin'in en çok istediği şey geldi aklımıza. Kedi!
Muhtemelen bugün, iş çıkışı, barınağa gidecek ve Kyungmin'in beğendiklerinden birini sahiplenecektik. Bebeklerimi özlemiştim...
Wooyoung-
Annem, Kyungmin'i bıraktıktan sonra klasik toplanma olan arkadaşlarının yanına gitmişti. Şimdi ise Kyungmin televizyon izlerken bende ona tatlı yapıyordum. Kyungmin, Seonghwa'ya çok benziyordu. Zevkleri aynıydı mesela. Çok iyi anlaşırlardı. İkisini izlerken Seonghwa'nın ne kadar iyi bir baba olacağını düşünürdüm hep. Evet biyolojik olarak ona bir bebek vermem mümkün değildi ama belki ilerleyen zamanlarda evlat edinebilirdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cat Boy [WOOSANHWA]
Fanfiction@Younghee98 Erkek arkadaşımın kardeşi için aldığımız kedi, renkli hayatımıza yeni bir renk katmıştı. 🥇Sanhwa