44// Yüz Yüze

1.2K 68 230
                                    

"Barty, Barty."

Çok uzun zaman geçmişti. Onu son görüşünün üzerinden, kalp kırıklarını ezişinden çok uzun zaman geçmişti. Aynı hissetmemesi gerekirdi. Bir rüyaya hapsolmak istiyordu belki de. Geçmişinden bir görüntüye hapsolmak istiyordu. Onun burada olmadığını, hiçbir şeyin hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağını bile bile yaşamını hatırasına dalarak devam ettirmeliydi. Güzeldi bu his. Acıtsa da güzeldi.

Dünyada Drizella Blanchard ve Barty Crouch'tan başka kimse olmasa, sadece ikisi kalsalar, Drizella onu sevdiği için kendini kötü hissetmezdi. Onu seviyordu çünkü. Kötü bir insan olduğu gibi, iyi olduğu zamanları da biliyordu. Her haline vurgundu. Kalbinin en derininde emindi bu gerçekten. Dünyada onlardan başka kimse olmasa, Drizella Blanchard onu sevmekten utanmazdı.

Aşk sonsuza dek sürmez. Onun öldüğünü duyduğunda üzerinde fazla durmamıştı. Britanya'dan uzakta, aklında dolaşan kırk tilkinin kuyruğu birbirine değmezken onu düşünmeye fırsatı yoktu. Başka biriymiş gibi davranmaya alışınca kendisinden ve geçmişinden iyice uzaklaşmıştı. Barty Crouch sadece gençliğinden bir isim olarak kalacaktı.

Ama kahretsin, çok fazla sevmişti onu. Ölüm onu bu dünyadan götürse bile sevmeyi bırakamayacağını, onu asla atlatamayacağını fark etmişti. Drizella kimseyle flört edemezdi, kimseden hoşlanamazdı. İlgilenmediğinden ötürü öyle olduğunu sanmıştı hep, fakat aslında kalbi dolu olduğu için başkasına yer yoktu. Crouch'u zihninin derinlerine itmişti. Uzun zaman hatırına getirmemişti. Ancak onun izi her zaman ruhundaydı.

Şimdi gün ışığı ruhuna vuruyordu. Apaçık hissediyordu onu. Gömdüğü hisleri çıkarmak saniyelerini almıştı. Kelid aynasının önünde ayakta durduğunda, çırılçıplak benliğine bakıyordu.

Aynaya Hortkuluk'u bulmak için gelmişti. Kalbi küt küt atıyor, elleri terliyordu. Nasıl yapacağını bilmiyordu. Aynaya baktığında diademi görmeliydi. Bilmeceye göre, diademi saçlarına takılmış halde bulabilirdi. Seçilmiş Çocuk böyle yapmıştı. Bulmayı arzuladığı Felsefe Taşı cebinde belirmişti.

Önce kolları, sonra tüm bedeni sıtma tutmuş gibi titremeye başladı aynanın karşısında. Parlak damlalar yuvarlandı yanaklarından. Dizleri tutmayıp yere çömeldi, görüntüyü bacaklarına sarılarak seyretti.

Eğer yanında başka biri olsa utanırdı. Eğer yanında Barty olsa hakaret ederdi, söverdi, tüm sinirini çıkarırdı. Başka biri olsa tıslar, belki de aynayı kırmaya çalışırdı. Ama kimse yoktu. Kendisiyle baş başaydı.

Ve Drizella Blanchard yalnızken Barty Crouch'u sevmekten utanmıyordu.

Aynada diadem yoktu. Aynada kendisi de yoktu. Aynada sadece sevdiği adam vardı. Her zamanki tel tel saçları, çukur gözleri, minik tebessümü. Deri paltosu, asası, ince gömleği, yüzükleri. Sanki Drizella'nın o an ne hissettiğini biliyormuşcasına manidar bakışı.

Gider gitmez bilmeceden yararlı çıkamayacağını anlamıştı. Oradan Hortluluk'u çıkarmasının imkanı yoktu. Çünkü belli ki en büyük arzusu Voldemort'un ruhunun bir parçası değil, kendi ruhunun parçasıydı.

İsyan etmedi, öfkelenmedi. Yenilgiyi kabullenip aynanın karşısından çekildi.

Ertesi gün yine aynı odaya gitmişti. Ertesi gün yine ve yine. Gitmese daha iyiydi. Orada vakit kaybetmemesi gerekiyordu. Ama işte kimse bilmiyordu Barty'i özlediğini, Barty bile bilmiyordu, kimse bilmiyorken Drizella kendisine izin verebiliyordu. Hem ne olabilirdi ki? Sevgisi zararsızdı artık, çünkü Crouch ölüydü. Kötü biriydi ama ölüydü, vicdanı onu sevmenin artık o kadar da fena olmadığını haykırıyordu.

Onu tam unutmuşken yapacağını yapmıştı işte. Kelid aynasından el sallıyordu. Hortkuluk'la arasındaki en büyük engel olarak. Her şey fazla trajikomikti.

The Awkward Life of Drizella BlanchardHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin