Yaramı deşmişlerdi... Bu her şeyden çok canımı yakıyordu. Ölmek istiyordum. "Öldürün beni kurtulayım." diyordum. Ancak acı çekmem onlar için daha cazipti danki.
Ve oyunun tek kuralı vardı: Yaranı sakla, gösterme, canın yanmasın.
Ayaklarımın hangisinin önce adım attığını bile anlayamayacağım bir hızla koşuyordum. Yakalayamazdı. Ben ondan çok daha hızlıydım.
Aceleyle topladığım çantam ben koştukça sallanıyordu. Çok az kalmıştı varmama. Arkama baktım, sorun yoktu. Onu göremiyordum. Öyleyse göremeyeceğim kadar arkamdaydı. Rahatlamıştım ama yavaşlamadım. Sonunda sıranın yanına gelmiştim. Oldukça kalabalıktı. Etrafıma bakındım. Pasaport ve bilet gösterilen yerdeki sıraya girdim. Hadi ama, ne sırası şimdi? Kesin yakalanacağım. Telefonum çalıp duruyordu ama sessize alabilecek zamanım bile olmamıştı. Stresle ayağımı yere vurup duruyordum. Etrafta çok ses vardı. Bu benim durdurulamaz öfkemin artmasına neden oluyordu.
Önümdeki kadın sürekli çene çalıyordu. Zaten stresliyken bu beni o kadar daraltıyordu ki... Sesli bir şekilde iç çektiğimde anlamasını bekledim ama o duymamıştı bile. Sürekli konuşup duran insanlardan nefret ediyordum. Kafam çok karışıkken bu arsız kadının boş boş konuşması beni delirtmişti. Yaptığı şey ise kardeşinin eski kocasıyla alakalı dedikodular anlatmaktı. Telefonda birisine yarım saattir sinir bozucu bir ses tonuyla bunları anlatıyordu.
Sonunda sinirle omzuna dokunup bana doğru dönmesini sağladım.
"Afedersiniz, çenenizi biraz kapatır mısınız? Beynimizin etini yediniz. Farkında mısınız bilmem." en fazla bu kadar kibar olabiliyordum. Kadın gözlerini kocaman açtı. Sanki çantasından para almış ve başka var mı diye ona sormuşum gibi bakıyordu."Burcun ne senin?"
"Ne?"
"Ah... Aslan olmalı! Aman Allah'ım. Falcım bunu bilememiş. Kim bilebilirdi sırada arkama bir aslanın geçebileceğini? Saçmalık." evet aslan burcu olduğum doğruydu. Ama onu bu kadar sıkıntıya sokanın ne olduğunu anlayamamıştım.
"Ah hayır tatlım, sana demedim. Şimdi uçağa bineceğim. Seni daha sonra ararım mutlaka."Anlamaz gözlerle kadının mavi gözlerine baktım. Oldukça kiloluydu ve yüzünde ağır bir makyaj vardı. Platin sarı saçlarının bir kısmını toplamıştı. Bana korku dolu gözlerle bakıyordu. O sırada farkettim ki sıra ona gelmişti ve bu yüzden önüne döndü. Alışmışlık olarak tekrar arkamı kontrol ettiğimde bu sefer onu görmüştüm. Mükemmel kızıl bukleli saçlarıyla ve takım elbisesiyle...
Bu sefer sıçtım...
Ne kadar uzak olursa olsun bana bir şekilde yetişecekti. Beni bir yakalarsa işimi bitireceğini bildiğimden önümdeki kadını sertçe ittirip kendi pasaportumu ve biletimi gösterdim. Çalışan biraz şaşırsada umursamadı. İşlemleri tamamladıktan sonra gitmeme izin verdi. Son hızla koştuğum arkamda bıraktığım platin saçlı kadın umrumda bile değildi. O bunu hakediyordu. O kadar konuşarak beni zaten yeterince oyalamıştı.
Arkamı dönüp sık sık kontrol ediyorum. Ben ondan yaşça çok daha gençtim ayrıca koşu konusunda kimse elime su dökemezdi. Yaptığı saçma sapan seçimlerden sonra onu anlayıp sus pus oturmamı bekliyordu ve suçlu ben oluyordum. Ne de olsa Melisa'ya kim fikrini sorardı ki? O sadece salak bir ergendi sonuçta.
Annem güzeldi ama hiç bir genimi ondan almamıştım. Onun kızıl saçlarının yanında çer çöpten farksız kumral saçlarım vardı. Mükemmel mavi gözlerinin yanında klasik herkesteki o kahverengi gözlerden vardı bende. Ama ne kadar güzel olsa da çoğu zaman aptalca seçimlerde bulunuyordu. Merhameti onu yanıltıyordu.
Tabii, az sonra beni yakaladığında o merhameti bana da gösterecek mi?
Birazdan uçaktaki yerimi almıştım. Buraya gelene kadar tam üç kişiyle tartışmıştım. İnsan ilişkilerinde bu kadar kötüyken, annem yüzünden oldukça kalabalık bir uçağa binmiştim. Sanırım hayatımdaki en iyi seçim değildi ama idare etmek zorundaydım.
Koltuğumun neresi olduğunu bile bilmezken yerimi en son bileti uzatırken tesadüfen görmüştüm. Bileti o kadar ani almıştım ki nereye gittiğimi bile bilmiyordum.
Ve hayır şaka yapmıyorum.
Etrafıma bakınmaya başladım. Uçakta bir sürü insan vardı. İnsanlardan nefret ediyordum. Hepsi - ben de dahil- iğrençti. Her konuda bütün yaratıklardan iğrençtik biz. Kendimi sevsemde iğrenç olduğumu en başından kabullenmiştim. İğrenç İnsanların arasında hayatta kalabilmek için onlar gibi olmak gerekiyordu. Ve her insan zaten doğduğu andan itibaren seçimini yapardı. Seçimdeyse tek seçenek vardı. Ve biz bunu seçim sanıyorduk. İnsanlar tiksinç yaratıklar oldukları gibi yalancıdırlar. Herkes yalancıdır ve herkes birbirine yalanlar söyler. Dünyanın ayakta kalışının (kalamayışının) doğal dengesidir bu.
Ben cam kenarında oturuyordum. Etrafa bakmak yerine camdan dışarı bakıyordum. Henüz kalkmıştık. Dışarısı güzel görünüyordu. Herkesin yaptığı gibi video çekmek istedim. Açtığım an 57 aramayı gördüm.
Lanet olsun kaçtım işte! Daha ne arıyorsun be kadın? Demek ki istemiyorum. Hayır yani bu kadar zor mu bunu anlamak?
Kafamı tekrar cama çevirdim. Bütün hevesim kaçmıştı. Telefonumu cebime koydum. Uçak moduna almıştım ama bunu görmek bile canımı sıkmıştı. Onu ne kadar sevsemde kocası için beni satıyordu resmen. Ben 'istemiyorum' diyordum ama onu umursadığım kadar beni umursamıyordu sanırım.
Sanki bulutlara dokunuyormuşum gibi hayal ettim. Bu mükemmeldi. Yumuşaklık, rahatlık, uyku... Tam bana göreydi.
Bulutların tadı nasıldır acaba?
"Hassiktir." hiddetle bağırdığımda kız ürkmüş olacak ki irkilerek geriye doğru çekildi. Bu aptal, üzerime sıcak kahve dökmüştü. Kafayı sıyırmış gibi baktım ona. Normalde de öfke kontrolüm yoktu ama şu an da zaten stresliydim ve böyle zamanlarda çok dişli olabiliyordum.
"Kızım ne yapıyorsun sen? İyi misin acaba? Madem sakarsın neden uçakta sıcak kahve alıyorsun? Gerizekâlı! Sen neden benim yanımda oturuyorsun?" kız gözlerini kırpıştırdı. Kahverengi saçları ve ela gözleri vardı. Üstünde pembe siyah bir tişört vardı ve bu onun yaşını küçük gösteriyordu. Altındaysa lacivert bir kot pantolon vardı. Oldukça tipik bir kız görünümündeydi. Yaşı büyük ihtimalle bana yakındı.
"Özür dilerim... Ben..." elleri titriyordu. Gözlerimi ona diktim. Gözlerinde çok tanıdık stres duygusu vardı.
Bu salak cidden benden korktu.
"Kızım madem korkuyorsun o zaman neden bu riske girdin?"
dayanamayıp söylediklerimle birlikte gözleri arka koltuğa döndü ve kaçamak bir bakış attı. Sonra etrafını kontrol edip kulağıma eğildi."Arka koltuktakilerle bir oyun oynadık ve bunu bana zorla yaptırdılar." gözlerimi kocaman açtım. Bunlar kiminle uğraştıklarını sanıyorlardı? Ve en önemlisi, neden ben?
Arka koltuğa hafiften baktım. Tek gördüğüm kirli sakallı uzun saçlı, mavi gözlü genç bir adamdı. Yanında biri daha vardı ama onu henüz süzememiştim. Görüş açım bunu engelliyordu. Onlara baktığımı fark etmemelilerdi. Onlara güzel bir ders verecektim. Onlar bana bulaşmışlardı. İşleri bitmişti.
Sanırım... Ama o mavi gözlü çok yapılı duruyor... Acaba hiç bir şey olmamış gibi mi davransam? Hiç bulaşmasaydım keşke... Gerçi bulaşan da ben değilim. Bu aptal üzerime kahve döktü ve beni bir kan davasına soktu. Allah kahretsin! Her tarafım tehtit altında...
Evet hikâyenin birinci bölümü burada bitiyor. Rastgele bir şekilde başladım bu hikâyeye ama umarım beğenirsiniz. Eleştirilerinizi ve tahminlerinizi bekliyorum.
Hoşçakalın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaralılar
Fiksi Remaja1983'te ara sokakta işlenen cinayetlerin son bulmasıyla halkın korkusu yavaş yavaş dinmişti. Ta ki yeni bir ceset bulunana kadar... Demir ve ekibi 512 Ara Sokak'ın gizemini çözmek için deliller arar. O sırada Demir'in aile hayatıyla da ilgilenmesi...