bu kısa ficin sizlere uzun bir etki yaratacağını baştan söylemek istiyorum. öncelikle ficte çok fazla rahatsız edici bölümle olabilir o yüzden lütfen ona göre okuyun ve lütfen ficimi başka ficlerle benzetmeyin bu benim için en büyük saygısızlıktır. bu kadardı oy vermeyi unutmayın. keyifli okumalar.
-
Tanrı çok adaletsizdir. bu yüzden tanrıya itaat etmem. arada aramızı düzeltmek için bahçemize yağmur yağdırdığı için ona karşı bir sevgi besliyordum. tanrım beni ülkemden alıkoymuş ama bana yurtdışında bir hayat bahşetmişti. her kötü şeyin arkasında illaki iyi bir şey vardır.
yirmi üç yaşında küçük bir kasabada küçük, bahçeli bir evde ailemle güzel bir hayat yaşıyordum. evin içinde yankılanan telefon sesi ile telefona doğru yürüdüm. telefonu elime aldım ve konuştum.
"ciao?"
(alo?)"Ti sto chiamando per la distribuzione delle provviste."
(sizi erzak dağıtımı için aradım.)"no non ci serve, grazie."
(hayır, ihtiyacımız yok. teşekkürler.)telefonu kapattım. bu telefonlar yaklaşık bir haftadır geliyordu. adresimizi ve özel bilgilerimizi öğrenmeye çalışıyorlardı. italyaya geleli yaklaşık yedi sene olmuştu. bu yüzden fazla akıcı konuşuyordum. babam çiftçiydi annem ise kadın kuaförüydü. onlar sabah işe gitmişlerdi. çok çalışıp az para kazanıyorlardı. en azından her iki gün farklı çorbalar içebiliyordum. beni ise bir mesleğim yoktu çünkü okumuyordum. bazen babamla çiftliğe giderdim. fakat bu çok yorucuydu. bu yüzden haftada bir gün gazete dağıtımına giderdim. bugün ise gazete dağıtımına gidiyordum. iki parça kıyafetim vardı sadece. birisi üstümdeki biraz yıpranmış olan pijama takımım, diğeri işe babamın eski gömleği ve pantolonuydu. aynadan kendimi inceleyip çabucak üstümü giyinmeye başladım. bu takımı çok seviyordum. başıma babamın evde unuttuğu şapkayı başıma geçirip hızla dış kapıya doğru yürüdüm. babamın bana hediye ettiği bisiklet ile gidecektim. bu bisikleti albilmek için beş gün ekmek ile beslenmiştik. bir bacağımı bisikletin diğer tarafına geçirirken kalçamı kaldırıp seleye oturdum. kasabanın neredeyse sonunda olan markete sürmeye başladım. aynı anda şarkı mırıldanıp omzumu sallıyordum. markete yaklaştığımda ayaklarımı durdurup yavaşladım. bisiklet durduğunda bir ayağımı yere değdirip indim. bisikleti duvara yaslayıp markete girdim.
"oo hoş geldin çinçançon."
ellerini gözlerine götürüp gözlerini çekikleştirdi. ona güldüm çünkü hareketleri çok komikti. ellerini kasadaki kağıt torbya uzattı ve gazete dolu torbayı tuttu. bana uzatıp konuştu.
"al bakalım çinçançon."
elini cebine götürüp bana beş euro uzattı. bu çok azdı ama bizim için ortalamaydı. bu para ile aileme az da olsa destek oluyordum. bisiklete bindim ve torbayı sepete koydum. ve kasabadaki bütün evleri gezmeye başladım.
sonuncu eve geldiğimde çok yorulmuş, terlemiştim. havanın kırk derece olduğunı tahmin ediyordum çünkü bu sıcaklık cehennemde bile görünmedi. derin bir nefes alıp apartmanın ziline bastım kapı açıldığında bisikletimi duvara yaslayıp apartmana girdim. üçüncü kata çıkıp elimdeki gazateyi hazırladım. kapıyı açan kişiye gülümsedi. uzun süre sonra ilk defa italyada bir koreli görüyordum. eğilerek beni selamladığında ben daha çok eğilerek onu selamladım.
"aman tanrım koreli misin?"
diyen genç adama daha da gülümsedim ve konuştum.
"Merhaba bayım, evet koreliyim."
çok sevinmiş olmalı ki elimi sıktı ve elimdeki gazeteyi aldı. cebine soktuğu eline baktım. bana bir miktar para verecekti. hiç bahşiş almamıştım bu yüzden heycanlanıp bana uzattığı parayı aldım ve tekrardan ona selamlayarak veda edip merdivenlerden indim. bisikletime doğru yöneldim ve hızlıca bindim. tek elle sürerken elime bırakılan kağıt paralara baktım. baktığımda şok olmuş, bisikleti durdurmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
topo da laboratorio |taekook|
Fanfiction1950 yılında psikolojik ilaçlar için deney fareleri yetersiz kalmış, yoksul ailelerin genç çocuklarını deney için kaçırmaya karar veren hükümet, güney koreden italyaya göç eden ailenin tek çocuğu olan kim taehyungu kaçırır. onu hayatı boyunca bir od...