0.1

670 47 29
                                    

Barış boş gözlerle Fırat'a bakıp ondan gelecek hamleyi bekledi. Kapıyı kilitelemesiyle iyice gerildiğini hissediyordu. Fırat indirdiği tepsiyi geri alarak Barış'a getirdi.

"Ye." sesi her zamanki gibi sert ve yüksek çıkmıştı.

Barış önündeki çorbaya baktı gerçekten acıktığını hissediyordu ama iştahı yoktu.

"Canım istemiyor." dedi önündeki tepsiyi iterek.

Fırat sinirlenmeye başladı ama sakinliğini korumaya devam etti, ne yapmaya çalıştığını çok iyi biliyordu çünkü.

"Sana canının isteyip istemediğini sormadım, yiyeceksin dedim bana aynı şeyi iki kere söyletme."

Barış bıkkınlıkla tuttuğu nefesini verdi. Ne tartışacak hâli vardı ne de dayak yiyecek. Eğilip çorbayı içmeye başladı, tadı çok güzel gelmişti ona, çoktandır bi şey yemediğinden mi öyle geldi yoksa Fırat gerçekten muhteşem mi yapmıştı. İlkini tercih ederim diye geçirdi içinden. Büyük bi afiyetle çorbayı içerken Fırat ise onu izliyordu. Son kaşığı da içtikten sonra;

"Ellerine sağlık savcım, bu kadarını beklemiyordum."

"Zehir zıkkım olsun." dedi yapmacık bi gülümseme ile. Barış'ın yüzü düşmüştü.

"Ayıp ediyorsun sayın savcı, o kadar hukukumuz var seninle."

Fırat cevap vermedi. Barış biraz durduktan sonra bulunduğu durum çok saçma geldi ona, bilmediği bi yerde, kilitli bi odada savcıyla beraberdi ve onun yaptığı çorbayı içiyordu, rüyasında görse inanmazdı. Kafasını kaldırıp Fırat'a baktı, cevaplanması gereken soruları vardı.

"Bana ne yapacaksın?" sesi titrek çıktığı için kendine içinden bir küfür savurdu.

Fırat kahkaha atmaya başladı, Barış iyice tırsıyordu. Fırat yaklaştı kısa bi süre dudaklarına baktı fakat Barış fark etmedi.

"Sana öyle şeyler yapacağım ki, ölmek için yalvaracaksın bana. Gerçi şu an bile yüzündeki ölme arzusunu görüyorum ve o kadar zevk alıyorum ki anlatamam sana." bütün kelimeleri boğuk ve vurgulu bi şekilde söyledi.

Barış sadece onun kokusuna odaklanmıştı. Bi insan nasıl bu kadar güzel kokabilirdi. Yağmur yağdıktan sonra topraktan gelen kokudan, ormanların huzur dolu kokusundan ve de uçsuz bucaksız denizden bile güzel kokuyordu, mest olduğunu hissetti noluyor bana diye sordu kendine. Bana cehennemi tarif eden adama aşık mı oluyorum. Hayır hayır asıl aşık olursam cehennemi yaşayacağım.

"Yakışıyor mu sizin gibi savcıya, sizin işiniz suçluları adalete teslim etmek değil mi, ne bu adam kaçırmalar falan, bana mı özendin sen?" dedi alayla. Fırat artık sakinliğini koruyamıyordu bi hışımla kalkarak Barış'ın boğazına yapıştı ve duvara dayadı. Barış sırtındaki ve başındaki acıyla inilti döküldü dudaklarından.

"Sen kendini ne zannediyorsun? Hâlâ o soyadına mı güveniyorsun. Farkında değilsin sanırım ama benim tutsağımdasın yerinde olsam bu kadar cesur olmazdım Barış." diyerek Barış'ın boynundaki ellerini gevşetti, barış hızla kendini yere attı nefes almaya çalışıyordu. Biraz öksürdükten sonra ayağa kalktı elini kafasına götürünce kanadığını gördü.

Fırat Barış'ın elindeki kanı görünce Barış'ı yatağa oturttu. Başındaki sargının kanla kaplı olduğunu görünce hızlı bir şekilde kapıya yöneldi, aklına gelen şeyle durarak işaret parmağını tehditkâr bir şekilde salladı;

"Pansuman malzemelerini getireceğim, sakın yanlış bi hamle yapayım deme seni pişman ederim." diyerek çıktı odadan.

Barış'ın değil kaçmak yanındaki suya uzanacak hâli yoktu eliyle yarasına bastırarak kanı durdurmaya çalışıyordu, başındaki ağrı inanılmaz hâle gelince yavaşça gözünü kapattı ve kendini yatağa bıraktı bütün bu acılarının geçmesini bekledi, geçmiyordu.

LAST DANCE || FIRBARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin