Onlar belki de dünya'nın en iyi çiftiydi. Bunun kesin olduğunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Çünkü Tanrı onlara ikinci bir şans vermişti. 143. Dünya. Aynı bedenlerdeydiler ve birbirleriyle olan aynı anılara sahiplerdi iki gençte. Herkes Tanrı'nın ikinci şansını alamazdı ama Minho ve Felix bunu başarmışlardı, sevgilerinin gücüyle.
_______________
Islak olduğu için alnına yapışan saçlarını geriye ittirdi kahverengi saçlı olan. Buraya gelmeden önce son hatırladığı şey bir hırsız tarafından vurulduğuydu. Buraya nasıl geldiğini bile bilmiyordu ve burası sanki 3000 yıllarında gibi hissettiriyordu ona. Kendi dünyası değilmiş gibi...
Felix'in ölümü ise biraz trajedi ile olmuştu. Hwang Hyunjin tarafından kendi havuzunda boğularak öldürülmüştü. Onun ise son hatırladığı şey Hyunjin ile havuz kenarında oturup Minho hakkında konuşurken Hyunjin'in bir anda kendisini havuza itmesiydi. Sonrasında zaten yüzme bilmediği için ve bir de kafasına uygulanan baskıyla beraber bir süre sonra nefes alamamış ve gözlerinin kararmasıyla son bulmuştu hayatı.
Sarı saçlı olan, adımlarını takip ediyordu. Nereye gittiğini bilmiyordu ama adımlarını takip etmekten, kalbinin izini takip etmekten çekinmedi.
Adımları sahile geldiğinde durmuştu. Etrafa bakındığında ise gördüğü yüz ile heyecanlanmıştı istemsizce. Gördüğü şey öncekiler gibi halisülasyon değildi, karşısındaydı biricik sevdiği."MIN!"
Bankta oturan kahverengili, kendi ismini duyduğunda şaşırmış ve sesin geldiği yöne dönmüştü. Ikinci bir şok büyük olanın vücudunu sararken yüzündeki şaşkın ifade ile oturduğu banktan kalktı. Bu esnada ise Felix onun yanına adımlamıştı. Felix, karşısındaki yüzü gördüğü an ağlamaya başlamıştı bile.
"Lix? Ne işin var burada?"
"Min... ben, ben öldüm ve şimdi buradayım. Cennete miyiz?"
"Sanmıyorum. Dur, ne!?"
Büyük olanın yüksek sesiyle beraber Felix korkmuştu. Her zaman yüksek sesten korkardı zaten küçük olan.
"Hyunjin... Hyunjin beni öldürdü Minho."
"Bizim Hyunjin mi? Emin misin?"
"Evet."
Ikisi de banka oturara konuşmuşlardı derin konuları.
"Bunu ondan hiç beklemezdim."
"Boşver sen Hyunjini, iyi misin?"
"Evet, sanki yeni bir başlangıçmış gibi."
"Sence tanrı bize yeni bir şans vermiş olabilir mi?"
"Lix, bizden tekrar olacağını-"
"Tekrar denememiz için bir başka evrene geldik Min. Hem de her şeyimiz aynı..."
"Lix, ikinci bir şans almışken onu da berbat etmek istemiyorum."
"Ya ikinci şans biz beraberken iyiyse?"
"Neden bu kadar ısrar ediyorsun?"
"Çünkü yaptığım hataları biliyorum ve düzeltmek istiyorum."
"Hiç gerek yok daha fazlasına, Lix."
"Geride kaldı o günler Min! Seninleyken vazgeçemediğim kasvetli havalar..."
"Daha fazla duymak istemiyorum."
"Sürekli aklımdasın, rüyalarımda bile varsın. Yıldızları çalıp kahve irislerine doldurmuşsun."
"Hayır, o yıldızların hırsızı sensin Lix. Gözlerimdeki parıltıları alıp kendi yüzüne yerleştirdin."
Ve hiçbir şey demeden oradan ayrıldı büyük olan. Son şansları da bu şekilde çöp olmuştu ikisinin de.
"Sen hayata karış ben daha da biteceğim, kırgınım kendime. Üşüyorum gölgende. Henüz gitmesem de belki bir gün gideceğim."
Kahverengi saçlının kalbinde zaten çoktan sönmüş olan aşk ateşi ve diğer yandan ölene kadar hâlâ küçücükte olsa yanacak olan Felix'in minik kalbindeki minik aşk ateşi...
Tanrı demişki, ne yazdığını kensi bile anlamayan bir yazar yapayım demiş ve sonra ben olmuşum. Neyse minlix diye agladigim bi geceden olusan 400 kelimelik bombos bi kitap.
Bu arada kafamda mutlu son vardi ama yazarken mutsuz sona donustu bisi anlamadim ben