9- CRİOSTA (3)

727 61 14
                                    

Sızlayan canım ile ufak bir nefes çektim içime. Oturduğum toprak zeminde kesik elimi gölün içinde gezdirirken yutkundum. Canımı yakan şey bu fiziksel yara değil, zihnimde ki anımsadığım anılarımdı. Babam olacak adam, yani üvey babam, ne zaman oğullarıyla kavgaya tutuşsam hep ellerime vururdu. Avuçlarıma hiç acımadan sopayla defalarca kez üst üste vurup morartıp kanatana kadar durmazdı. Amacı birdaha oğullarına vurmamı engellemekti ama ben asla geri adım atmaz, özür dilemez, affetmesi için yalvarmazdım. Aksine, büyük bir inat ve küçük bedenimden taşan yakarışlarla hepsini Alfaya şikayet edeceğimi söylerdim. Bende onları korkutmak isterdim ama hiç işe yaramazdı.. Gözlerim dolduğunda suya karışan kanlara baktım. Küçük bir çocukken adaletine güvendiğim ve bir gün beni kurtaracağını umduğum Alfa tarafından fark bile edilmeden büyüyüp kendi başımın çaresine bakmayı öğrenmiştim. Üstelik de bugün insanlara karşı onu savunmuştum. Ne ironi ama..

Hava epeyce bozmuştu, her an bulutlar patlayıp şiddetli bir yağmur başlatabilirdi ancak umursamadım. Bacaklarımı göğsüme doğru katlayıp kendime çektim ve başımı dizlerime yasladım. Elimi suyun içinde dolandırırken ara sıra çıkartıp kanı durmuş mu diye bakıyordum fakat inatla durulmuyordu. O pislik adamın kardeşi karısını öldürmüştü. Üvey babam da annemi öldürmüştü. Neden erkek egemenliğinde yaşamak zorundaydı ki kadınlar? Gözümden bir kaç damla yaş akarken titrek bir nefes çektim içime. Toplum içinde güçlü durmak kolaydı, zırhımı giyince kendimi daha kuvvetli hissediyordum. Ancak yalnız kalınca, her tarafımı demir parçalarla bile kaplasam, kalbime söz geçiremiyordum. Altımda ki toprak şiddetle sarsıldığında kimin geldiğini anladım. Görmemesi için gözyaşlarımı silip kaşlarımı çattım ve dizlerimi indirip bağdaş kurdum. Kahve gözlerim altında sadece şortuyla yanıma gelen adama kaydı. Yapılı vücudu koca bir kas yığını gibi duruyordu. Tabiki de nezaketten uzak bir hareketle yanıma çömelip suyun içinde ki elimi hızla çekip çıkarttı. Solukları hızlı ve sertti. Oldukça öfkeli görünüyordu.

"Sen neden karışıyorsun ha!? Orda beş tane siktiğimin adamı varken niye sen kendini yaralıyorsun!?"

Bileğimi sıktığı için istemsizce yüzümü buruşturdum. Ben kendimi yaralamadım bir kere, o adam beni yaraladı. İnce bileğimi kavrayan parmaklarını gevşetip kanayan elimi nazikçe suya soktu yeniden. Bu dikkatli hareketleri ile ufak bir tebessüm ettim. Şimdi tam anlamıyla bir bebeğe dokunur gibi hassas davranıyordu.

"Önemli değil, acımıyor bile.."

Bir parça sakinleşmesi için yalan söylemekten zarar çıkmazdı değil mi? Hırsla soludu. Kara hareleri çakmak çakmak yanıyordu resmen. Hırıltılı sesi kulaklarımı doldurduğunda gözlerimi ondan kaçırıp suya çevirdim.

"Neden ağlıyorsun o zaman!?"

Yutkundum boğazımda ki düğüm el verdiğince. Nasıl anlayabilirdi ki? İçimi falan mı okuyordu?

"Ağlamıyorum.."

Sessiz mırıldanışıma karşı ufak bir küfür savurdu. Canım acıdığı için ağladığımı sanıyordu galiba.

"O piçlerin bütün sülalesini sileceğim yeryüzünden!"

Alt dudağımı ısırıp sert sesine karşı nazikçe elimi okşayan ve ara ara sudan çıkartıp kontrol eden ama baktım dikkatle. Öfkesinin altında yatan şey neydi? Tam olarak ne için sinirlenmişti? Ah tabi ya, annesi için! Başka ne olacak.

"Kraliçe nasıl?"

Rüzgarda hafif hafif hareketlenen siyah saçlarına takıldı gözlerim, ardından yeniden sert çehresine baktım.

"İyi, birşeyi yok."

Son derece huzursuz çıkan ses tonuna karşı elimi sudan çıkartmak istedim. Üşümüştüm. O da bunu anlamış gibi soğuk ve ıslak elimi, benimkine nazaran büyük olan sıcacık ellerinin arasına aldı. Bu hareketi içimi ısıtırken yumuşak bir tonda söze girdim.

ÂİRES'İN UYANIŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin