Okul hayatının en güzel günlerini oluştururdu, tatil... Haziranın gelişini hep iple çekmişizdir. Eğer seni bekleyen bir boyacı sandığın ya da sabahın erken saatlerinde fırına giderek, 40-50 tane simitle doldurman gereken bir tepsin yoksa özlememek için bir sebep yok sanırdım. Ta ki seni tanıyana kadar...
Nihayet o çok sevdiğimiz günler gelmişti yine, ama bu sefer hiç de memnun değildim bu gelişten.
Haziran ayının ikinci haftası, günlerden Cuma... Her gün olduğu gibi otobüs durağının altındaki köşede, belediyenin bahçe duvarının yanındaki akasya ağacının altında bekliyorum seni. Birazdan şu karşı kaldırımlardan gelişini görecek olmama rağmen, delice bir özlemenin başlangıcı var içimde. Kolay değil, her gün görmeye alıştığım gözleri, üç ay boyunca kaç kere görecektim? Bu sorunun cevabını bilememek ürkütüyor beni ve özlüyorum şimdiden. Yönümü senin geleceğin tarafa dönmüş ve bakışlarımı yolun sonuna sabitlemişken, ikimizin de yakından tanıdığı bir ismin selamıyla kendime geliyorum. "Hayırdır, ne bekliyorsun burada?" diye bir soruyla başlıyor söze. Nasıl söyleyebilirim ki seni beklediğimi, " bir arkadaşı" diyebiliyorum sadece. Gençliğinde birini sevdiğini ve onu hep burada beklediğini anlatıyor gülümseyerek, seni beklediğimi bilircesine... Her sözünde beni bana anlatıyor sanıyorum, ama bir an; "gençliğimde bir kız vardı..." cümlesinin içimde deli bir fırtına gibi dalgalandığını hissediyorum. Sen geliyorsun aklıma. Hayır! Ben sana dair böyle bir ifade kullanmak istemiyorum. Burayı, bu ağacı, bu kaldırımları güzel bir hatıra olarak saklayabiliriz ama sen mazide güzel bir anı olarak kalamazsın.
Hayatımın her anında var olman
Kalan ömrüme ortak olman dileğiyle...Arif KILIÇER / Karakalem Notları