"Taehyung."
"Hmh?"
Göğsünün sol tarafında yatıyordum. Dudakları saçlarımdayken, sol eli de usulca onları okşuyordu. İnce, soğuk parmakları o kadar narince geçiyordu ki tutamlarımdan, yorgun bedenimi yeni uyandığım hâlde tekrardan uyutacak bir etki yaratıyordu. Mayışıyordum onun yanında.
Arada bi' eli duraksıyordu. Parmaklarının arasına düşen saç tellerimi bana fark ettirmeden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Titriyordu aşkım göğsündeki acıdan, kıyamıyordu.
"Niye bu kadar erken uyandık ki? Daha güneş doğmamış bile."
"Sen kıpırdanınca uyandım. Üstünü açmıştın. Battaniyeyi örteyim derken uyandırdım seni, özür dilerim. Biraz daha uyumak ister misin güzelim?"
Yavaşça başımı kaldırıp ona baktım. Benden yukarıda durduğu için kısık bakan gözlerine gülümsedim. Dudakları kıvrıldı hafifçe. Gözlerimi kapatıp boynuna öpücüklerimi sıraladım. Sonrasında yüzünde gezdirdim gözlerimi. Yorulmuştu aşkım, karşımda güçlü durmaya çalışırken bitmişti.
Hafif aralık perdeden gelen ışık karanlık odada yüzümüze vuruyordu. Son haftalarda onun işlerinden vakit buldukça birbirimizi seyrediyorduk. Ya kucağına alıyordu beni ya da böyle uzanıyorduk işte. İkimizde içimizden ölüyorduk ama mutluyduk.
Göz altları çökmüştü, öyleydi evet ama hiç kötü görünmüyordu. Kim Taehyung'du benim sevgilim. Her anı eşsiz, her anı etkileyiciydi.
Derince bir iç çekti, bende elimi yanağına koydum.
"Sahile gidelim mi? Sabah yıldızlarını kaçırmayalım."
"Emin misin? Soğuktur şu an. Üşütmeni istemiyorum." hafif kaşları çatılmıştı, kaygılıydı. Korkuyordu benim aşkım.
Gülümseyerek cevap verdim. "Çok eminim hem de."
Gözlerimi inceledi bir süre. Son günlerde hep bunu yapıyordu. Sanırım gözlerimdeki kalan son yıldızları topluyordu. Öyle derin bakıyordu ki, nefesimi kesiyordu. Göz bebekleri titriyordu. Tüm dünyadaki en güzel şey benmişim gibi.
Aşkının tarifi yoktu aşkım'ın. O severdi, sessizce yazıp çizerdi. Uzaklardan en güzel şarkıları toplar, kulağıma fısıldardı. İşlerdi ipek gibi kalbime sanatını. Onun aşkı, başkaydı, anlatılmaz yaşanırdı.
Birbirimizde dalıp kendimizi bulmamız biraz sürmüştü. Sol elini belime sarıp sağ eliyle yataktan destek alarak birlikte kalkmamızı sağladı.
"Güzelce giydirelim seni. Her an uçacak gibisin ellerimden."
Yalancı sevgilim. Kendince şaka yapıyordu ama sesindeki titremeyi gizleyemiyordu benden. Gülümsedim sözlerine, o kırık bakıyordu. Dayanamıyordu. Benden daha çok mahvediyordu bu durum onu. Yine de gülümsüyordu, aşkı kendine sığmıyordu biriciğimin.
Ellerimden tutup kaldırdı, tekrar eli belimi buldu. Öncekiler gibi değildi bu tutuşu. Sıkıyordu, biliyordu aşkım, beni gözlerimden anlamıştı.
En fazla on dakikamızı alacak hazırlanma yarım saatimizi almıştı. Giyinmeme yardım ederken incilerini gözlerinde daha fazla tutamamıştı. Zayıflamış bedenimi her gördüğünde nefesleri boğazına diziliyordu. İkimizde parçalanırken, ben biterken, onun bana ihtiyacı vardı. Öptüm efsunkâr gözlerinden. Sevdim onları. Yiten nefeslerimi kattım dudaklarına. Gezindim, okşadım yavaşça. Çok acelemiz vardı ama zaman, dudaklarımız buluştuğunda duruyordu.
Beni sıkıca giydirdiğinden emin olduktan sonra dışarı atabilmiştik kendimizi. Arabaya binip bahçeden çıkana kadar seyrettim evimizi. Fazla küçük gelmişti gözüme. Bunca anı, bunca öpücük, bunca sevişme, bunca gözyaşı buraya nasıl sığmıştı?