iyi okumalar⛓⛓
~~~~
"Bu ne şimdi?!" Hyunjin hızla Jeongin'in yanına geldiğinde yaşadığı şoku üstünden atmaya çalışıyordu.
"Anlamadım ki! Bana doğru koşmaya başladığını gördüm. Ama ne bileyim, bir an görüntüm değişti sanki. Sonra saçma sapan sorular sordu." Gözleri hala Hyunjin'e tıpatıp benzeyen çocuktaydı.
"Ben de anlamadım. Sana doğru koşuyordum, birden yönüm değişti sanki. Burada ne döndüğünü anlayamıyorum. İlk defa bu kadar çok bilinmezlikle karşı karşıyayım!" Hyunjin, dehşete düşmüş bir şekilde düşünmeye çalışırken Jeongin onun bu hâlini komik buldu. Senin derdini sikeyim demek istese de çocuğun haklı olduğunu bildiğinden ortamın ciddiyetini bozmamak adına sustu.
Hyunjin tam hedefin gerçekten de kehanetler olabileceği konusunda önündeki çocuğu uyaracakken Jeongin'in kılıcının altında kıvranan beden titremeye başladı.
Etrafına yaymaya başladığı sıcak buharlar üzerine Jeongin bedeni hızla ittirerek yere düşmesine sebep oldu.
"Ne oluyor yine lan?! Ne biçim bir yaratık bu?!" Jeongin, gevşek gevşek konuşarak kendilerine sırıtarak bakan çakma Hyunjin'i izledi.
"Başınız büyük belada!" sesi gittikçe daha da boğuk çıkarken nefes nefese mırıldandı. "İstediğin kadar çabala, bu kampı artık koruyamazsınız! O çok güvendiğiniz savunma artık yok! Bunu sen de biliyorsun!" gözleri Hyunjin'in üzerindeyken konuşan bedenin yok olmaya başlamasıyla ikili birbirine baktı.
Bu son birkaç saatte her şey o kadar boka sarmıştı ki önlerindeki bedenin neredeyse kahkaha atarak buhar olmasını sessizce izlediler. Geçen birkaç saniyede de birbirlerine baktılar. Hyunjin kilitlenmiş gibi hissediyordu. Aniden yaşanan bütün olaylar ona o kadar fazla gelmişti ki kafa karışıklığının da önüne geçemiyordu.
"Jeongin, önce şu kehanetleri sağlama alalım!" yine de bir yerden başlamak gerekiyordu. Ortalık daha da karışıyordu fakat canavarın da gücünün azaldığı belliydi. Jeongin ise karşısındaki kişinin Hyunjin olup olmadığından emin olamıyordu. Yine de bu kez daha kendi gibi duruyordu. Şu an buna güvenmekten başka şansı yoktu.
"Hyunjin, yemekhanede tartıştığım melezler hangi kulübedendi?" yine de içi rahat etmeyince çocuğu kendince test etmeye karar verdi.
"Daha çok ben tartışmıştım sanki ama neyse... Ares kulübesi, oldu mu?" gülerek cevaplayan Hyunjin Apollon kulübesine doğru yürümeye başladı. Henüz iki adım atmıştı ki Jeongin tarafından durduruldu.
"O taraftan değil!" kolundan çekerek ormana doğru koşturmaya başladı. Hyunjin, olan bitene anlam veremeden Jeongin'i takip ediyordu. Kehanetleri orman gibi oldukça tehlikeye açık bir yerde saklıyor gibi görünüyordu. En azından gittikleri yön orman tarafıydı. Gerçi bunca zamandır duruyorsa güvenli bir yer bulmuş olmalıydı.
"Baban neden sadece sana yolluyor kehanetleri?" uzun zamandır merak ettiği bir soruydu bu. Yolun sessizliğini kullanmayı seçti.
"Çünkü onun kadar çok, hatta belki daha fazla kehanet gören tek melez çocuğu benim. Kardeşlerimin çoğu hava durumu tahmini yapmaktan öteye geçemiyor." hızlı hızlı ilerlediklerinden nefes nefese cevapladı Jeongin. Ormanın iç tarafında kalan küçük gölete ilerledi.
"Merhaba, Artemis kulübesinden haber getirdim." sessizce eğilerek gölete fısıldayan Jeongin'i neredeyse kınayan bakışlarla izledi Hyunjin. Ömründe bu kadar saçma çok az şey görmüştü.
"Artemis mi, cidden mi? Bunu çok düşündün mü?" Jeongin çatık kaşlarıyla ona dönerek işaret parmağını dudaklarına götürdü. "Sessiz olsana sen! Küçümsediğin kişinin ne kadar kaprisli olduğunu bilmek istemezsin! Bizi saatlerce burada bekletebilir!" gerçekten de bunun olmasından korkar gibi bir hali olan Jeongin gergin bakışlarla suyun içine bakmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
olympus, hyunchan
FanfictionTanrıların melez çocukları, dünya üzerindeki bir kampta sıradanlıktan uzak ve yalnız bir yaşam sürmektedir. yan shipler: Minsung, Changlix, Seungin.