Bölüm 16

3.3K 164 10
                                    

Bölümü yazar yazmaz atmak istedim, yazım yanlışlarını müsait olunca düzelteceğim. Beğeniyorsanız yıldıza basmayı unutmayın sevgiler.


Ben, Güneş ve yüzünde güller açan suratıyla Oğuz salonda oturuyorduk. Dün anlamadığım konuşmadan sonra uzatmadan yatmaya gitmiştim ve nerdeyse hiç uyuyamamıştım.

Şimdi ise sabah 9'du ve hafta sonuydu, yani Güneş de evdeydi.

Güneş de anneannesi de Oğuz'un sahte vefat haberini bilmiyordu, üzülmesinler diye Hülya bunda hiç bahsetmemişti ve de iyi ki bahsetmemişti çünkü Güneş'in dayısına olan düşkünlüğü ortadaydı. Gördüğünden beri dibinden ayrılmamıştı ve Oğuz ne kadar bana karşı suratsız olsa da Güneş'e baktıkça gözlerinin içi gülüyordu.

Bana ise bakmıyordu, göz göze gelirsek de kaşlarını çatıp gözlerini başka yere çeviriyordu. Bu tavrının sebebini anlamıyor, bununla uğraşmak da istemiyordum. Belli ki psikolojisi bozuktu, bir an evvel tedavi olması lazımdı. Zaten benim bulduğum adam da böyle olurdu. Hayatımda ilk defa âşık olmuştum, o da bu dengesiz adamdı. Derin bir nefes verince Oğuz'un bakışları beni buldu. İkimizde amaçsızca birbirimize bakmaya başladık, kimse bakışlarını birbirinden çekmiyordu. O sırada Hülya'nın öksürmesiniz duydum.

'Oğuz hoş geldin canım, nasıl girdin eve dün? Neden aramadım?'

'Balkondan girdim, kimseyi uyandırmak istemedim.'

'Yuh! Ölümlerden dönünce değişirsin sanmıştım Oğuz. Hiç değişmemişsin canım kardeşim.'

Güneş gözlerini büyütüp annesine baktı. 'Ölümden dönmek mi? O ne demek Anne?'

Hülya gelip güneşin saçlarını karıştırdı. 'Bir şey değil anneciğim, hadi gel seninle pankek yapalım. Oğuz dayın çok sever' dediğinde ben de onlarla mutfağa gitmek için ayaklandım.

'Hazal'cığım sen otur, biz dinleriz sen yorulma' dedi ve kaçma girişimimi engelledi. Eğer bakışlar öldürseydi şu an Hülya cayır cayır yanardı ama bunun hesabın sonra soracaktım.

Yerime geri oturup televizyona bakmaya devam ettim. Odadaki elle tutulur gerginlik beni boğmaya başlamıştı. Oğuz ise telefonuna bakıyordu, o dünya ile iletişimini sağlarken benim kös kös oturmam adil değildi.

'İyi mi öyle? Elinde telefonun rahatsın bakıyorum.'

Bana cevap vermeye tenezzül bile etmeden kalkıp gitti. Hangi karmamın bedeliydi bu adam bilemiyordum.

Bir süre sonra elinde beyaz kutuyla geri döndü ve bana uzattı. 'Al bakalım, yeni telefonun.'

Yüzümde engelleyemediğim kocaman gülümsemeyle almak için hemen elim uzattım ama geri çekti. 'Uyarıyorum Haziran, sakın başka hata yapma.'

Oflayarak elinden çekip aldım. 'Tamam anladım, aptal değilim.'

'İyi o zaman, sosyal medya hesaplarına da giremeyeceğini de biliyorsundur.'

'Biliyorum Oğuz, ne kadar sen aksini düşünsen de bu benim işim. Ben istemediğim sürece kimse beni bulamaz.'

Bana inanmayan şüpheci gözlerle bakmaya devam etti, ben de gözlerimi devirdim ve artık dayanamadım sordum. 'Hem senin derdin ne? Neden bana böyle suratsız suratsız davranıyorsun? Eğer hala annem ile ilgili mevzuysa üzerinden kaç gün geçti; bana olan sinirinin geçmiş olması lazım.'

'Kim lan bu Samet? ' dedi. Kimdi ki lan o Samet?

'Bilmem kimmiş o?'

Hafif sinirli bir ifade ile devam etti. 'Şu karşı apartmanda oturan dingil.'

Askerin YazıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin