Duşa girmek için yerinden doğrulmaya çalıştı fakat göğsünde uyuyan adamı görünce hareket etmek istemedi. Dün gece ne alevli geçmişti ama. Elini yüzüne götürdü yavaşça okşamaya başladı. Sonunda cesaret edebiliyordu.
Barış yerinden kıpranmaya başlayınca eğilip alnına bi öpücük bıraktı. Elini yüzünün her yerinde gezdirirken gözleri bir şaheseri izliyormuşcasına parlıyordu. Kendine özgü mükemmel bir güzelliği vardı ve bunu sonsuza kadar izleyebilirdi. Ona karşı hissettiği şey aşktan da öteydi sadece üç harfle nitelendirmek istemiyordu.
Yine içindeki duygular aşırılaşmaya başlamıştı. Ona hiçbir zaman doyamayacaktı.
"Küçük şeytan..." Kulağına eğilerek fısıldadığı cümle ile Barış gözlerini ovuşturdu ve kollarını gererek uyanmaya çalıştı.
"Koca Adem? Sana da günaydın."
Uykulu gözlerle eğilerek adamın dudağına minik bir buse bıraktı. İlk defa huzuru bu kadar doruklarda hissediyordu.
"En aydın günüm bu olabilir." diyerek sırıttı. Barış da gülecekken her yerinin ağrıdığını hissedince yüzünü buruşturdu.
"Off her yerim sızlıyor." diyip belini tutmaya başladı. Sonra muzip bir şekilde gülümseyerek devam etti. "Hissettiğim en güzel ağrılar bunlar."
"Sen akıllanmazsın!" diyerek gülüşüne eşlik etti. Barış'ın kendisine gittikçe sokulduğunu fark edince yerinden doğruldu.
"Tam şu an duşa girmezsen seni tekrar yerim." demesiyle Barış adeta çemkirdi.
"Manyak mısın sen? Her yerim ağrıyor diyorum." Kolunu daha çok adamın göğsüne sarıp gözlerini kapattı.
"İyi sen bilirsin." diyerek tek hamlede kollarının arasına alarak altına aldı. Barış bu ani hareketle nefesinin kesildiğini hissetti.
"Sen de hemen yargılıyorsun savcım." dedi hâlâ sinsice gülümseyerek. Fırat ona doğru iyice eğildi.
"Birincisi savcıların yargılama yetkisi yoktur." Kurduğu cümleler sakin ve boğuk tonda olmasıyla Barış tekrar kendinden geçti. Gözlerini kapattı.
"İkincisi hiçbir yargılama geç tecelli etmemeli." diyerek dudaklarını adamın dudaklarına bastırdı. Barış büyük bir memnuniyetle karşılık verdi yine başka alemlere dalıyordu. Öpüşme sertleşmeye başlayacakken Barış hızlıca ayrıldı dudaklarından. Eğer şu an durmazsa ağrıdan dolayı üç gün yataktan kalkamazdı.
"Tamam hemen kalkıyorum ben." Kollarından sıyrılmaya çalıştı Fırat da gülerek üstünden kalktı. Barış da sırıtışına engel olamıyordu.
Barış hâlâ rüyada olduğunu düşünüyordu. Büyük ihtimalle birazdan uyanacak ve piyano yok olurken Fırat yine eskisi gibi ondan nefret edecekti. Aksisi kabul edilemezdi, mümkün değildi.
"Siktir et rüyaysa rüya, anın tadını çıkarmak lazım." Banyoya doğru ilerlerken kurduğu kısık sesli cümle ile Fırat uzunca arkasından baktı. Su sesini duymasıyla kendini yatağa bırakıp tavanı izlemeye başladı.
Ölesiye sevmek diye bi deyim vardır bilirsiniz, öldüresiye sevmek nedir peki? Onun için birilerini öldürmeyi göze almak mı yoksa onu hem öldürmek isteyip hem de sürekli öpmek istemek mi? Her ikisi de. Seviyordu işte nasıl olduğu önemli değildi. Korktuğu şeyin aslında en çok eksikliğini hissetiği şey olduğunun yeni farkına varmıştı; aşk.
Bundan binlerce sene önce de insanların en büyük dertlerinden biriydi, o zamanlar bile çok güzel özetlemişlerdi bu durumu "Bir derdim var, bin dermana değişmem..." Atalarımızdan bize kalan mirastı aşk. Her şey evrimleşirken bu duygu sonsuza kadar baki kalacaktı. Kimine ceza olsa da insanoğluna verilen en güzel hediyeydi.