4

161 11 0
                                    


BAĞZILARI - TESADÜFİ DOKUNUŞLAR

Boğuluyordum. Günlerdir diken üstünde yaşamaktan yorulmuştum. Bugünkü davet bile moralimi yerine getirecek gibi değildi.

Defalarca farklı numaralardan yazıp aramıştı ama her seferinde engellemiştim. Dayanabileceğim kadar dayanmıştım saçmalıklarına. Polise şikayette bulunmuştum, numaralardan birkaçını verip onlardan haber beklemeye koyulalı üç gün olmuştu.

Hâlâ onun izini sürdüklerini söylüyorlardı.

Bundan sonra onun benimle bir daha  iletişime geçmemesini sağlayacaktım. Daha da kötü olan bir şey vardı, izleniyordum. Bunu hissettiğim defalarca an olmuştu ama etrafıma bakındığım da kimseyi göremiyordum, çok korkutucuydu.

Davete birkaç saat kalmıştı ama gitmeye hiç hevesim kalmadığı için kendimi yatağıma atmış kitap okuyordum. Lise yıllarında yarıda bıraktığım ama günlerdir elimden düşmeyen o kitap.

İki Şehrin Hikayesi.

Değerini geç anladığım bir kitaptı. Ama eninde sonunda hakkını vererek okuduğum için pişman hissetmiyordum.

Kardeşim ve arkadaşım tak diye içeriye daldığında korkup irkildim.

"Ne yapıyorsunuz ya ödüm koptu!"

Buğlem beni umursamadan dolabıma ilerlediğinde Beste de yanıma yanaştı. Hayır, beni ikna etmeye gelmişlerdi.

"Senin gitmen gereken bir davet var. Kalk hadi, kalk kalk kalk!"

"Hiç gitmek istemiyorum ama."

Mızmızlandığımda beni umursamadan üstümdeki örtüyü yere atmasına sıkıntıyla ofladım. Kesin göndereceklerdi beni.

Buğlem birkaç elbiseyi yatağımın üstüne bıraktığında elbiselere baktım. Çoğu kardeşim Beste'nin aldığı ve hiç giymediğim elbiselerdi. Çok yoğun bir hayatım olduğundan fazla dışarı çıkmıyordum. Bu sebeple birçok elbise hiç giyilmemiş olarak askıda bekliyordu.

Çok güzel elbiseler vardı ama taşıyabileceğimden emin değildim. Beste benden biraz daha yapılı olduğu için ona her şey daha çok yakışıyordu.

Ben kararsızca elbiselere bakarken dudağımı ısırdım. Çok zordu benim için bir elbise seçmek şu an. Zaten bu konularda hiçbir zaman iyi olmamıştım. Lise mezuniyetine bile kombin derdiyle uğraşmamak için gitmemiştim.

Beste Buğlem'in getirdiği elbiselerden ikisini seçti. Biri koyu mavi, diğeri ise siyahtı.

Maviyi öne doğru uzatıp fikrini söyledi.

"Bu renk sana çok yakışıyor ama siyah daha güzel gider sanki. Yine de ikisini dene. Ona göre karar veririz."

Haklıydı siyah daha iyi giderdi.

Onaylamaktan başka çarem olmadığı için  elbiseyi elinden alıp  pijamalarımı çıkardım. Onların önünde soyunmamda bir sakınca yoktu.

Biri kardeşim diğeri çocukluk arkadaşımdı. Ve ben yıllardır onlarla bu şekildeydim.

Mavi elbiseyi giydiğimde beğeniyle beni süzdüler.

"Kanka çok güzel oldun, kaçırmasınlar seni?"

Güldüm bu dediğiyle. Zaten birbirimizi övmek en sevdiğimiz aktivitelerden biriydi. Kardeşimde beğendiğini söylediğinde üzerimdeki mavi elbiseyi çıkarıp siyah olanı giydim.

"Ablamsın diye demiyorum ama taş gibisin haa! "

"Bu çok daha güzel oldu Ayliiiz!"

Ben de çok beğenmiştim. Hem uygundu da çok abartılı değildi. Sadece sırt dekoltesi göze çarpan elbise dizlerimin hemen üzerinde bitiyordu ve etek kısmı hafif kabarıktı. İnce askılıydı. Boynumun boş kalmaması için gümüş bir kolye takabilirdim.

Elbiseye karar verince makyajımı ve saçımı yaptılar. Yüzüm makyaja çok alışık olmadığı için hafif bir makyajla yetindik. Saçlarımı geniş bir şekilde ördü Buğlem. Sprey sıkıp bozulmaması için sabitledi.

Ayakkabıya gelince, ayakkabıya gelmeyelim.

"Bakın ben yürüyemem bunlarla. Hem ayağım acır, canım tatlıdır benim!"

"Ayy parçalarım seni! Giy şunu. Ben Beste'nin ablası kombin yapamıyor dedirtmem."

"Ya ayakkabısız da kombin olur."

"Olmaz dedim aa!"

Son sözü söylediğinde ağlayacakmış gibi yapıp son kez şansımı denemeye çalıştım.

Yok yemedi. Buğlem hiç oralı olmuyordu. Oh ne güzel! Tüm gün işkence çekecektim. Ne olurdu düz bir ayakkabı giymeme izin verseler?

Verdiği siyah tek bantlı ve yüksek topukluları giydim. Umarım yere düşüp rezil olmazdım. Hayatım hep koşuşturmalarla geçtiği için spor ayakkabıyı tercih ederdim.

Her şeyimle hazır olduktan sonra yüzüme gelen tükürükle afalladım. Bildiğin yüzüme tükürmüştü, hissettim yahu!

"Ay maşallah ne kadar güzel oldun!"

"Buğlem yüzüme tükürdün ya.. "

"Nazar değmesin diye şey etmiştim ben abartma Aylizcim."

"Ay kafayı yiyeceğim. Neyse ben gidiyorum. Rahat durun bak. Dikkat edin."

"Tamam annecim hadi geç kalma git git."

Beni kovar gibi evden çıkardıktan sonra kapıyı suratıma kapatan Besteyle derince iç çektim. Bu kız benim sebebim olacaktı.

Çağırdığım taksiye adresi verip gergince tırnak etlerimi yemeye başladım.

Bu huyundan nefret ediyordum ama elimde değildi, engel olamıyordum.

Hep yara olup kanıyordu ama durduramıyordum kendimi. Bir tür takıntı olmuştu.

Mekana vardığımda heyecanımı bastırmaya çalışarak davetiyemi gösterip bizim için ayrılan masaya geçtim.

Profesöre selam verip oturdum. Davetin sahibi genetikle ilgili önemli çalışmalar yapan bir bilim insanıydı ve bu yapacağı konuşma bana çok şey katacaktı. Merak ettiklerimi sorabilirdim. Benim de birkaç çalışmam vardı ve daha fazla geliştirebilirdim.

Herkes dikkatini sahne gibi olan ve konuşma için ayrılan yere verdiğinde ben de oraya döndüm. Hayran olduğum adam konuşurken hiçbir ayrıntısını kaçırmamak için videoya alıyordum.

Konuşmasını bitirdikten sonra birazdan soruları alacağını söyleyip misafirlerle ilgilenmek için masaların arasında dolaşmaya başladı.

Onun gittiği masaları göz kırpmadan izlerken son gittiği masada el sıkıştığı adamla şok oldum.

Adamla selamlaşmaları bittiğinde göz göze geldik. Yine aynı sertlikle bakıyordu. Koyu kahveleri o günkü kadar soğuktu. Siyah bir takım elbise giymiş ve yine yeni tıraş olmuştu. Saçları kısa olduğu için uğraşılmamıştı. Gözlerimizi fazla oyalanmadan ayırdığında yutkundum.

Yüzbaşı.

...

Ruh Yangını Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin