Beklenen gün, karla birlikte geldi.
Savaş naraları sessizliği yardığında Eileen o gece normalden daha huzursuz olan Daria'yı uyutalı çok olmamıştı. Sıçrayarak yatağından kalkmasıyla kapısının kırılırcasına çalınması bir oldu.
"Leydim, buradalar."
Eileen'in hasattan beri duymaya hazırlandığı ancak duymayı asla istemediği cümle kurulmuştu işte. Buradan dönüş olmadığını biliyordu. Ya Aslan'a karşı kazanacaklardı ya da ölümü kabulleneceklerdi. Marcus'un ona yıllardır anlattıklarını düşündüğünde ölümün kolay olmayacağından emindi. Hızlıca üzerine askerlerini giydiği kıyafeti geçirdi ve başlığını eline aldı.
"Gelebilirsin, Marcus." diye seslendi ve korkudan örtüsüyü başına kadar çekmiş olan kardeşinin yanına gitti. Daria, korkudan irileşmiş gözlerle ona bakıyordu.
Eileen, gözyaşlarını görmemesi için kardeşine sıkıca sarılıp onu göğsüne bastırdı. "Sör Royce ordunun başında, değil mi?"
Royce, babasının yetiştirdiği bir şövalye ve ağabeyinin arkadaşlarından biriydi. Ailesini kaybettiğinde Eileen, kalenin savunması ve askerlerin eğitimi için ona güvenmişti. Bu beş yılda Sör Royce Chadwick, onu asla pişman etmemişti.
"Elbette, leydim. Batıdan saldırdılar. Şimdilik kale sınırlarının dışındalar ama ne kadar dayanabileceğimizi bilmiyorum. Aslan'ın askerlerinin sonu görünmüyor."
Eileen, başını salladı ve küçük kız kardeşinin başından öptü. Küçük kız, ağlamaya başlamıştı.
Eileen fazla zamanları kalmadığını biliyordu. Kardeşini göğsünden ayırdı ve ezberlemek ister gibi küçük kızın yüzüne baktı. Daha yalnızca 5 bahar görmüştü.
"Bebeğim, ağlama. Güçlü olmak zorundasın." dedi kardeşinin saçını okşayarak. Daria'nın ağlaması şiddetlenirken Eileen kararını vermişti.
"Marcus, senden başka kimseye güvenemem."
Adamın gözleri korkuyla açılırken bir Eileen'e bir de küçük kıza baktı.
"Emily'i de al, mahzenlerdeki geçişi kullanın. Kuzeye doğru gidin. Ben babama söz verdim ancak en azından Daria yaşasın."
Marcus itiraz etmek için ağzını açtı ancak Eileen bakışlarıyla susturdu.
"Bir gün yeniden buluşacağız, bebeğim. O zamana kadar cesur ol, tamam mı?" dedi küçük kardeşine. "Seni çok seviyorum." diyerek kardeşini son kez öptü ve ince kollarıyla kendisine sıkıca sarılmış olan küçük kızı Marcus'a verdi.
"Hadi, vaktimiz yok."
"Tanrı yardımcınız olsun, leydim." dedi ve genç kadının emrine uyarak odadan çıktı.
Campbell kanının tamamen yok olmasına izin vermeyecekti. En azından bu kadarına gücü yeterdi.
Derin bir nefes aldı. Cesur olacaktı. Şimdiye kadar be ailesini kaybetmekten ne üzerine yüklenen sorumluluktan korkmuştu. Ölümden de korkmayacaktı. Başlığını geçirdi, ağabeyinin kılıcını aldı ve odadan çıktı.
Çığlıklar artık kaleye iyice yaklaşmıştı. Duman ve kan kokusu her yeri sarmıştı. Kar, kırmızıya bulanmıştı.
Eileen, durumu anlamak için kuleye yöneldi ancak oradan da tek görebildiği dumandı. Sör Royce'u bulmaya karar verdi. Askerler bu kadar yaklaşmışken Sör Royce, kaleden uzaklaşmış olamazdı.
Güç almak istercesine kılıcın kabzasını kavradı ve aşağıya inmek için kapıya yöneldi ve karşısında dikilen karaltı karşısında yerinde kalakaldı.
Hiç ayak sesi duymamıştı.
Karaltı ona yaklaştı ve aralarında üç adım kaldığında ise durdu. Adamın cüssesi bütün görüş alanını kaplarken Eileen yutkundu. Karşısında küçücük kalmıştı.
"Lordun nerede?" diye kükredi adam. İskoçya'nın Aslanı buydu demek. En korkunç kabuslarında bile adamı böyle hayal etmemişti Eileen.
Daha çok erkendi. Daha fazla vakte ihtiyaçları vardı. Eileen fazla düşünmeden kılıcını kavradı ve adama karşı ilk hamlesini yaptı.
Adamın yüzünden tiksintiyle karışık alaycı bir gülümseme geçti. Eileen'in hamlesini kolaylıkla savuştururken "Demek klana sadıksın." dedi tükürürcesine.
Eileen ise cevap vermedi. Onun yerine adama saldırmaya devam etti. Cevap verdiği anda kadın olduğunun anlaşılacağını biliyordu ve tek dileği, adamın onun kadın olduğunu öldürdükten sonra öğrenmesiydi.
***
"Aslanın askerleri burada!"
Eileen,çığlığı duyduğunda nefes nefese kalmıştı. Dakikalardır devam eden kılıç savaşının sonunda artık takatini yitirmek üzereydi.
Tanrım lütfen beni öldürsün.
Karşısındaki adam İskoçya'nın Aslanı'ydı. Bu kadar dayanabilmeyi bile beklemiyordu. Yalnızca Daria'nın kaçmasına yetecek kadar zaman kazanmayı ummuştu. Küçük kız kardeşi bu korkunç kaderle yüzleşmek için daha çok küçüktü. Dadısı Emily ile birlikte kalenin gizli çıkışını kullanarak çoktan kalenin dışına çıkmış olmalıydı.
Eileen son gücüyle bir hamle yaptı ancak hamlesi Aslan tarafından maharetle uzaklaştırıldı ve sonunda genç kadının kılıcı yerdeydi. Yüzünü saklayan örtüsü ve geniş pantolonuyla kalenin hanımı görüntüsünden son derece uzaktaydı. Bir asker gibi görünmeyi ummuştu ve adamın gece kadar siyah bakışlarındaki ifadeye bakarak başarılı olduğunu düşünüyordu. Aslan onu öldürmek üzereydi.
Hızla kapıya göz attığı an Aslan onu sertçe duvara yapıştırdı. Eileen ağzından kaçan acı bir inlemeye engel olamamıştı. Bu, adamla karşılaştığından beri ağzından çıkan tek sesti.
''Cüssene göre kötü değilsin. Eğer bana boyun eğersen askerlerim arasında bir yerin olabilir.''
Eileen nefes alış verişini düzenlemeye çalışırken adamın söylediklerini duymuyordu.Yalnızca adamın görüntüsünü fark etmemeye çalışıyordu. Eğer cüssesini, çıkıntılı yüzünü, kılıç kullanırken dalganan kaslarını fark ederse şimdi olduğundan çok daha fazla dehşete kapılacaktı. Hayır,asla fark etmemeliydi.
Adam mutlak kuvvetiyle onu duvara perçinlerken fark etmemesi imkansızdı oysa ki.Eileen'in kalp atışları bu yeni farkındalıkla artarken Aslan yüzünü örten örtüyü kaldırmasına engel olamadı. Şimdi dehşete kapılma sırası genç adamdaydı.
***
İskoçya'nın Aslanı, barbar Lachlan MacLaine kolay şaşıran bir adam değildi. Asla hazırlıksız olmamasıyla övünürdü. Şimdi ise karşısında ona öfkeyle yanan çakmak çakmak yeşil gözleriyle bakan genç kadını gördüğünde kelimenin tam anlamıyla sarsılmıştı.
Kadınmış.
Onu bırakmasını emreden çeşitli cümleler kurarak kollarında kıvranan şey, enfes güzellikte bir kadındı.
Campbell reisinin karısı olmalıydı. Şaşırmaştı, bunak herifin genç kadınlara düşkünlüğü herkesçe biliniyordu ne de olsa. Tiksintiyle kadını duvara daha da sertçe sabitledi.
"Kocan olacak domuz nerede?"
Karşısındaki kadının ifadesi şaşkınlıkla gölgelenirken çırpınması azaldı.
"Kocam..." dedi şaşkın bir ifadeyle.
"Klan reisi nerde?" diye sordu Lachlan. Daha fazla oyalanmaya tahammülü kalmamıştı.
Genç kadının gözlerindeki şaşkınlık bir anda silindi. Saf bir öfke ve nefret kadının tüm yüzünü ele geçirirken Lachlan, kendini parlayan yeşil gözlerine bakmaktan alıkoyamadı.
"Klan reisi burada, karşınızda duruyor barbar herif."
Kadının yüzüne bakakalmıştı ve yarısı yapmacık bir saygı yarısı hakaretten oluşan cümleyi bile tam anlamamıştı. Genç kadının hakkını vermeliydi. İskoç Aslanı'nı iki kez şaşırtmak başka kimseye nasip olmamıştı daha önce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAZAP
Historical FictionLeydi Eileen Campbell hayatı boyunca bir çok kez kendini korkunç durumların içinde bulmuştu. Annesinin, babasının ve ağabeyinin kaybı... Küçük kız kardeşiyle birlikte İskoçya sınırındaki küçük kaleleri ve verimli toprakların da sorumluluğunu almak d...