İyi okumalar...
Beş ay sonra
"Jungkook? Telefonun çalıyor!" Başını yastıktan kaldırmadan homurdandı çocuk. Bir kez daha yankılandı adı dairenin içinde. "Jungkook!"
"Hay sikeyim." Küfrü sessiz ama içtendi. Bedenini adeta salona sürüklerken karmaşanın içinde ceketini bulmak epey zordu. Ancak gitgide yükselen melodi onu cekete yaklaştırdı ve cihazı cebinden çıkardığında ekranda gördüğü fotoğrafla kaşlarını çattı. "Evet?"
"Jungkook? Uyuyor muydun sen?" Dahiyane olduğunu düşündüğü soruya iğneleyici bir yanıt verdi.
"Sence? Bu saatte uyumamdan daha doğal ne var acaba ya? Kore saatine göre mi yaşayayım Amerika'da Yoongi?" Bir iç çekiş sesi duydu. Ardından Yoongi konuşmuştu.
"Saat orada öğleden sonra üç Jungkook." Telefonu kulağından uzaklaştırıp ekrana baktı. Yeni yeni kendine geliyordu ve beyni gerçekten de sayıyı algıladığında matematiksel hesabı hızla yapabilmişti. Yoongi onu Kore'den gecenin dördünde aramıştı ve asıl sorgulaması gerekenin bu olduğunu anladı.
"Bir dakika. Sen neden uyumuyorsun? Bir şey mi oldu? Birine mi bir şey oldu? Ne oldu?" Hızlı hızlı soruşuna sakin bir karşılık almıştı.
"Seninle konuşmak istedim. Çalışıyordum zaten iki saat öncesine kadar, sonra biraz daha uyanık kalıp seni makul bir saatte arayayım dedim. Ama görüyorum ki sen de çok adil bir zaman diliminde yaşamıyorsun." Yatak odasına girip kendini koltuğa bıraktı Jungkook.
"Burada yaşadığım hayatı mı sorguluyorsun şimdi de? Son dönemlerde her konuşmamızda bu sikko şeyleri konuştuğumuzun farkında mısın? Yok saat farkı, yok görüşememek, yok meşgul olmak. Yoongi dört aydır birlikte değiliz ve bu dört ayda bana ulaşamadığın gün sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Hala benden bunun hesabını soracak yüzün nasıl oluyor?" Bir gülüş duyuldu hattın öbür ucundan. Ardından bir kapı açıldı ve Yoongi'nin ağzı başka birine hitaben açıldı.
"Evet? Telefondayım." Jungkook diğerini duymak için sesi son seviyeye dek açsa da çok kısık bir sesti, kadın ya da erkek olduğu bile anlaşılmıyordu. "Eve geçerim ben." dediğini duydu sonra Yoongi'nin, telefonu kulağından çekmiş olmalıydı çünkü onun sesi de uzaktı şimdi. Kapı kapandı ve Yoongi odağını ona çevirdi. "Jungkook, orada mısın?"
"Evet. Kimdi o?" Birdenbire sorması garip dursa da Yoongi'yi artık şaşırtmıyordu.
Jungkook, Taehyung ve Jimin'le Amerika'ya eğitim almaya gittiğinden beri tetikte yaşamaya başlamıştı. Eğitmeni sayesinde bir müzisyen çevresi edinen ve sürekli organizasyonlara, ev partilerine ve kulüplere davet edilen kendisiydi ancak aklı Kore'den bir türlü kopamamıştı. Yoongi o yokken kendine sıfırdan bir hayat kuracakmış gibi adamın etrafındaki herkesi tanımak isteyen toksik bir yan geliştirmişti. Bunu bir nebze Amerika'da savunma mekanizması olarak kullanmaya çalışıyordu. Erkek arkadaşıyla konuşması gerekenler olduğunu söyleyerek ona yürüyen insanlardan kaçınıyor, bazı partileri rahatça ekiyordu ama Yoongi bulunduğu yerde ilerlemeyi sürdürmekteydi. Davet edildiği etkinlikler hep resmi olduğundan onu sanatçıların paylaşımlarında, magazin sayfalarında ve hatta bir dergide görmüştü geldiğinden beri. Min Yoongi prodüktör ününe ün katıyordu. Burada Jungkook'un davet edildiği amatör partilerden çok daha fazlasına, çok daha prestijli insanlarla dahildi ve Jungkook bununla sadece gurur duyamıyordu.
"Bizim ekipten biri." Bir isim duymayı bekledi, isim gelmedi.
"Sizin ekipten kim işte?" Üstelemesi ne derece faydalıydı, tartışılırdı. Yoongi'nin bir kez daha iç çektiğini duydu.
"Ne önemi var Jungkook? Kimi tanıyorsun bizim güncel ekipten sanki?" Jungkook ona inatla bir yanıt verecekti ama lafı ağzına tıkıldı. "Sen neden saat üçte hala uyuyorsun bakayım? Gecen çok hareketliydi herhalde."
"Parti vardı ama gitmedim. Evde vokal çalışıyordum. Sonra partiyi eve taşımaya karar verdiler. Sabah anca sekizde falan yattım sanırım." Yüzünü ovdu tek eliyle, hala uykulu ve yorgun hissediyordu. Yoongi onaylayan bir mırıltı çıkardı.
"Anladım. Neyse, sen git dinlen biraz daha o zaman. Ben de eve gidip yataca..." Sözünü kesen yeniden kapısının açılmasıydı. Bu seferki ses beklediğinden yüksek geldi.
"Suga, neden bizimle içmeye gelmiyorsun? Sıkıcı olmasana, geçen akşam ne güzel içtik işte. Yine içsek ölür müsün?" Jungkook geçen akşamı bilmiyordu. Yoongi'yle her gün konuşuyorlardı ama Jungkook kızın bahsettiği geçen akşamdan haberdar değildi.
"Geçen akşam mı?" diye sordu Yoongi'nin duymasını umarak. Yoongi boğazını temizledi.
"Yemekten bahsediyorsun." dedi kıza hitaben konuştuğunu belli ederken. "O gün Hanbin'in partisi vardı, öncesinde yemek yediğimiz için öyle oldu. Partiye çağırılmasam eve geçerdim ben."
Pekala, partiyi biliyordu. Tanrı aşkına, ona güvenmiyor da değildi zaten ancak Yoongi'yi orada bırakmış olmak canını o kadar çok sıkıyordu ki içindeki sıkıntıyı ona yansıtmadan duramıyordu. Bu yüzden pişmanlık duyacak da olsa tutmadı kendini.
"Milletle içip bana söyleme zahmetinde bile bulunmuyorsun. Helal olsun gerçekten ya. Ben de burada enayi gibi vokal çalışayım, partileri reddedeyim." Yoongi yine onunla konuşmamıştı.
"Chaeyoon, sen git istersen. Benim bir görüşme yapmam gerekiyor. Bittiğinde ben uğrarım yanınıza eve geçersem haber vermek için." Kızdan bir ses gelmedi ama odadan çıkmış olacak ki Yoongi yeniden konuşmuştu. "Reddettiğin partiler ayağına getirilmiş görüyorum ki."
"Ben mi istedim eve taşımalarını partiyi? Bir anda eve geldiler, ben ne yapsaydım? Sana da parti yetmiyor herhalde, öncesinde de içiyorsun." Jungkook'un öfkeli ses tonuna nasıl yanıt vermesi gerektiğini biliyordu, hep biri yükseldiğinde diğeri durgun olurdu ki ilişkileri böylece dengede kalabilirdi. Ama canı sıkkındı Yoongi'nin. Gecenin dördüydü ve onunla konuşmak için uyanık kaldığı sevgilisi bunu asla umursamayan bir tavırla kavga çıkarıyordu şimdi. Çekebilecek bir durumda olduğu muammaydı.
"Bak Jungkook," Yine de normal seviyedeki sesinden vazgeçmemişti. "Farkındayım derdin kavga çıkarmak ya da bana trip atacak bir konu bulmak ama buradan o çıkmaz. Duydun mu beni? Sen en iyisi git biraz daha uyu da beynin düzgün çalışır bir seviyeye geldiğinde konuşalım."
"Gerizekalı mıyım ben? Ne biçim konuşuyorsun lan sen benimle?" Bağırmak manasızdı ama artık düzeyini dengeleyebileceği kadar sağlıklı düşünmüyordu. "İyi Yoongi, siktir git sarhoş ol Chaeyoon'unla sen! Ben seni tutmayayım!"
"Jungkook salakça bir şeye trip atıp o telefonu suratıma kapatmayacaksındır umarım. Onlarla gitmiyorum bile." Bir sessizlik oldu. "Jungkook?"
"Umduğun dağlara karlar yağdı Min Yoongi, telefonu tam da suratına kapatıyorum. Sinirim geçene kadar sakın beni arayayım deme. Göt herif."
Eh, yetişkinlerdi ama Jungkook içindeki özlemi de siniri de dengeleyememişti. O burada Yoongi'yi o kadar özlüyordu ve onu her lafının içinde o kadar çok barındırıyordu ki, telefonda kapının her iki açılışında da kiminle konuştuğunu söylemeyen sevgilisi canını sıkmıştı. Belki ilişkilerinden haberdar bile değildi Yoongi'nin ekibi. Belki prodüktörü yalnız sanıyorlardı ve orada olamadığı için kimseye bunun aksini gösteremiyordu. Kafasında kurmaya başladığını idrak ettiğinde çoktan onu da kendisini de üzmüştü. Şimdi öfkesinin yarısını kendisine harcarken Yoongi'yi kırmasına değmeyeceği bir konuya hala hırslanıyordu. Başını rahat koltukta arkaya attı, eğitmeninin evinde kapısını içeriden kilitlediği misafir odasında baş ağrısını ve öfkesini dindirmek için tekrar uykuya daldı.
Finale son 4 kaldı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Drunk on You ~ Yoonkook
FanficAlkol, gece hayatı, güzel kızlar... Hayatından daha memnun olamazken tüm düzene taş koyan geceyi tek seferlik sanıyordu. Ta ki en yakın arkadaşının sevdiği adam yeşil kafalıyla çıkıp gelene dek... Song for You'nun yan çifti Yoonkook'un hikayesidir.