1.0

2.4K 314 526
                                    

Yoichi, ortalamanın fazlasıyla üstünde zekâ düzeyine ve mekânsal farkındalığa sahip olduğu hâlde böylesine boktan bir duruma düştüğüne inanmakta ciddi anlamda zorlanıyordu. En mantıklı açıklama, arkadaşlarının ihanetine uğradığı yönündeydi ve mektubun Sae yerine Rin için yazıldığı gerçeği de bunu destekler cinstendi.

Tamam, Sae'ye öyle vurgun falan değildi. Alt tarafı çocuktan hoşlanıyordu, hepsi bu. Şansını denerse de en fazla red ve Rin'den dayak yiyeceğini varsaymıştı zaten ama arkadaşları belasını bulması için şerefsizliğe yeni bakış açıları kazandırmıştı!

Rin... Kahrolası Rin... Kollarını göğsünde birleştirmiş, ayağını sabit bir ritimle yere vurarak onu bahçenin ortasında bekleyen kahrolası Rin...

Yoichi, derin bir nefes alıp omuzlarını dikleştirdi ve kararlı bir ifade takınıp sınıflarının camlarından onu izleyen arkadaşlarına aldırmamaya çalışarak okulun kapısından içeri girdi. Kurona, Barou, Nagi, Yukimiya ve Nanase'nin bir köşede, yedikleri dayağa rağmen, tetikte beklediğini biliyordu.

Yoichi, Rin'in ona çevrilen delici bakışlarına aynı sertlikte karşılık verirken acelesizce yürümeyi sürdürmüş ve en nihayetinde onunla karşı karşıya gelince de kafasını hafifçe yukarı kaldırarak kaşlarını çattı. Aralarındaki gerilim, bahçedeki az sayıda öğrencinin okul binasına sıvışmasına ve nöbetçi öğretmenin de olası bir kavgaya karşın dikkat kesilmesine yol açmıştı.

Yoichi, Rin'le çocukluk arkadaşıydı ama geçen sene aralarında anlamsız bir düşmanlık türemiş ve zaman geçtikçe de birbirlerinden kopmuşlardı. Elbette ki her konuda sürekli rekabet halindelerdi ve belki de hâlâ az biraz konuşmalarını sağlayıp bazenleri yumruk yumruğa dövüşmelerinin tek sebebi de bu rekabet olayıydı. 

"Çikolatam nerede?" diye sorarken tek kaşını kaldırmıştı Rin.

Rin'in yüzü biraz solgundu ve kanlı gözleri de geceyi uyumadan geçirdiğini kanıtlar cinstendi.

"Neden böylesin sen?" diye sorarken dişlerini sıkmış ve yerdeki hayali taşı tekmelemişti Yoichi.

Yoichi şu anda Rin'in üstüne atlayıp suratını yumruklamamak için kendisini zor tutuyordu. Gergin, bıkkın ve de sinirliydi.

Rin, sorusuna tamamen alakasız bir soruyla karşılık verilince aralarındaki boşluğu kapatıp Yoichi'nin çenesini baş ve işaret parmaklarının arasına kıstırmıştı. "Ne saçmalıyorsun sen?"

Yoichi, Rin'in anlamsız yakınlığına ve o lanet parmaklarının tenine batmasına öylesine sinirlenmişti ki önündeki uzun bedeni kendisine ait olmayan bir güçle ittirip çenesini hırkasının koluyla silmişti. "Seni önemseyen herkese bok gibi davranıyorsun, Rin!" Rin'in şaşkınlığından faydalanıp onu göğsünden ittirmiş ve titreyen elini rüzgarda uçuşan saçının arasından geçirmişti. "İnsanlara böyle davranmaya hakkın yok, tamam mı? O lanet egonun beslemek için başkalarını sömürmeye hakkın yok, Rin."

Yoichi, itiraf etmek canını sıksa da, eski Rin'i özlüyordu. Hem de çok. Bir zamanlar en yakın arkadaşı olan çocuğun kalpsiz bir piçe dönüşmesi muhtemelen asla kapanmayacak cinsten bir yaraydı ve onu neyin değiştirdiğini bile bilmiyordu.

Rin, okul hırkasının cebinde tuttuğu düzgünce katlanmış mektubu çıkardı ve yanan mavi gözlere bakmayı bir an olsun bırakmadan Yoichi'nin göğsüne bastırdı. "Beni ben yapan ne varsa sevdiğini söyleyen kimdi, ha?" Boştaki elini uyarırcasına yumruk haline getirmiş, havaya dikmişti. "Asıl, sen neden böylesin? Bana düzgünce çıkma teklifi etmen gerekiyordu!"

Yazacağın mektubu sikeyim be Niko! diye içinden yakındı Yoichi.

Yoichi, kollarını iki yana açıp alt dudağını sertçe kemirdi. "Beni ya da ne hissettiğimi umursadığın falan yok. Geçen seneden beri eline geçen her fırsatta beni yerin dibine sokuyorsun."

Rin, kenarları kızaran koyu mavi gözleri incelerken bir anlığına duraksamış ve bakışlarını kaçırırken omuz silkmişti. "O haremle gereğinden fazla iç içesin ve birkaç gün öncesine kadar umursanmayan tarafın ben olduğumu düşünüyordum." Kederle dolan gözlerini gökyüzüne çevirip içini çekti. "İlk başta benimle taşşak geçtiğini, hatta aslında o boktan abimden hoşlandığını bile düşündüm ama en sevdiğim hayvanı hâlâ hatırlaman..."

Yoichi, ağlak biri değildi ama şu anda sadece haykırarak ağlamak istiyordu çünkü artık yediği boku düzeltmesinin de o saçma sözleri geri almasının da hiçbir yolu kalmamıştı. İşte bu kadardı. Sonu gelmişti. Hem de olabilecek en acı şekilde.

"Yoichi'nin benimle ilgilendiği falan yok," diyerek araya giren Sae'yle Yoichi'nin mide bulantısı kötüleşmiş ve ense köküne sağlam bir ağrı girmişti. Sae, zemin kattaki sınıfının açık camının önünde dikiliyordu ve her zamanki gibi bıkkın bir hali vardı.

Yoichi, Reo'nun bir yerlerden fırlayıp Sae'yi yalanlamasını beklese de ortalıkta mor bir şey görünmüyordu şimdilik.

Rin, sergiledikleri rezilliği belki de en başından beri izlediği her halinden belli olan Sae'ye nefret dolu bir bakış attı. "Bu, senin meselen değil. Sal bizi."

Sae, küçük erkek kardeşinin tipik kabalığına karşın göz devirdi. "Her konuşmamızda en az iki defa senin nasıl olduğunu soruyor ve dersler dışında neredeyse hiçbir konuda laflamıyoruz."

Hassiktir, dedi içinden Yoichi. Milyonlarca defa hassiktir!

Yoichi, utanç ve sinir karışımıyla iyiden iyiye kızarırken en nihayetinde çalan zille sınıfına gidecekken gözleri karardı ve bilinci kapanırken Rin'in ismini haykırıp onu sırt çantasından yakaladığını belli belirsiz algılayabilmişti Eh, üç günü neredeyse hiç uyumayıp gergin bir bekleyiş ve arkadaşlarının zorbalığına maruz kalarak geçirdikten sonra iyi bile dayanmıştı.

aslında dün gelmesi gerekiyordu bölümün ama olsun








yanlış kardeş || blue lock Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin