morning teacher.”
En önde oturan Rüzgar hep aynı numarayı yapıyor: önce kalemini bilerek yeredüşürüyor sonra da hiç
haberi yokmuş gibi fark edip almaya çalışıyor. Çalışıyordiyorum çünkü yere düşen kalemi almak için
masanın altından Hira Hanım’ın bacaklarına bakmaya çalışıyordu... Uzun ve sıkıcı dersten sonra
sonunda teneffüs zili çalmıştı. Koridorda yürürken okuldan her yıl birincilikle mezun olan öğrencilerin
fotoğrafları gözüme çarptı. Siyah bir pano üzerine altın rengi ile yazılan isimler, küçük çerçeveli
fotoğraflar can alıcı duruyordu. Eminim bu panoda yer alan insanlar çok güzel hayat yaşıyorlardır. Bir
gün ben de bu panoda olabilir miyim acaba?
Beden dersine girmek için sınıftan çantamı aldım ve soyunma odasına doğru yürüdüm.
Merdivenlerden aşağıya inerken sırt çantamdaki eşofmanları acabaYaren yıkadı mı diye düşünüyordum
çünkü en son ayyaş babam üstüne rakı dökmüştü, umarım hala anason kokmuyordur. Soyunma
odasının kapısından yavaşça içeri girdim. Sınıftakilerin benimki daha büyük kavgasından sıyrılıp,
dolabımının önüne gelip çantamı açtım ve bir kez daha hayatımda Yaren gibi bir kardeşim olduğu için
tanrıya şükrettim. Giyindikten sonra okulun bahçesinde bütün sınıf toplandık. Beden öğretmenimiz
Ekrem hoca topları dağıttıktan sonra ofisine çekildi. Herkes topları alıp oynamaya başladı. Bende futbol
sahasının yanındaki banka oturup test çözecektim ki aniden suratıma çarpan futbol topuyla neye
uğradığımı şaşırdım. Yüzümde koca bir kızarıklık ve alevler içindeki sızlamalarla kendimi buldum.
Rüzgar;
“Oturacak başka yer bulamadın mı?.” diye bana kızarken Şevval elindeki su şişesiyle birlikte hızlı adımlarla
bana yaklaşıyordu. O yaklaşırken kalbim kan bile pompalamıyordu, böyle bir güzeliğin karşısında yüzümdeki
acı ne ki diye düşündüm. Adem’in yaratılış tablosundaki tanrının ademe elini uzatışı gibi Şevval de elini
uzatıp beni kenara çekti. Elindeki soğuk su şişesini yüzüme tuttu ve göz göze geldik. “İyi misin?.” diye sordu
aslında bu 5. iyi misin diye soruşuymuş. Yanıma yaklaştığından beri düşündüğüm tek şey Şevval’in göz
bebeklerinde gördüğüm yansımamdı. Kehribar gözleri bana Mısır’ı hatırlattı. Sahi o piramitler nasıl inşa
edildi?
“İyi misin?.” sorusunu tekrarladı.
“E..evet.”diye kekeledim istemsizce. Sıla uzaktan “Şevval gel hadi.” diye seslenince şişeyi bana bırakıp gitti.
Benim dünyamda tanrısal güzelliklere sahip olan Şevval ve onun dünyasında bir su şişesinden ibaret olan
ben... Şişeyi yüzüme tutmam gerekirken ben avuçlarımın içinde sakladım. 80 dakikalık beden dersinin nasıl
geçtiğini anlamadım, sıra öğle teneffüsündeydi. Bir şeyler almak için kantine ilerledim. Gerçi 5 lira ile ne
alabilirdim ki? 2 paket tuzlu kraker alıp boş sınıflardan birine girdim. Krakerleri yiyerek
duvardaki çatlakları hayal gücümle bir şeylere benzetmeye çalışırken bu sınıfın boş olabileceği tek benim
aklıma gelmemiş olacak ki sınıfa Rüzgar ve arkadaşlarıgirdi. Dışardan söyledikleri dürümleri yerken bi
anda konu Hira Hanım’ın külotlu çorabına geldi. Sanırım külotlu çorabından bir tel kopmuş olacak ki bu
durum sadece bizim sınıfı değil bütün okulu azdırmış. Rüzgar, Hira Hanım’ın iri göğüslerinden
bahsederken kendimi tutamadım,
“Evet göğüsleri çok güzel.” dedim.
Rüzgar sert ve keskin bakışlarını bana çevirdi.
“Vay küçük erkek sen konuşabiliyor muydun ya?.”
Kafamı eğdim yanıma yaklaşıp kulağıma eğilerek ,
“Elini sikmeye devam et ve çık bu sınıftan.” dedi.
Hiçbir şey yapamadım, tepki dahi veremedim. Aslında çok isterdim pilot kalemle gözlerini oymayı ama
benim tarzım değildi. Kafamı hızlıca sağa sola sallayıp bu düşünceden kurtulmaya çalıştım ve yürümeye
devam ettim. Şu anda bana gelebilecek en iyi şeyin Şevval olduğunu düşünürken bugün benim için
yaptıkları aklıma gelmişti. Adımlarımı hızlandırarak okulun çıkışına doğru Şevval’i görmeyi hedefleyerek
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL
No Ficciónbu hikâye yer altı edebiyatının ve sapyoseksüel bakış açısını ve manipülasyon sanatını nasıl genç bir beyne enjekte edildiğini anlatıyor atlas henüz yolun başında .